Geçti Bor'un pazarı!..

A -
A +

Kimsenin aklının ucundan geçmiyordu, Alman Ligi'nde 8 maçta 2 galibiyet alabilmiş, 6 maçı kaybetmiş, '5 gol atıp, 11 gol yiyerek' eksi 6 averajla 16'ıncı sırada olan, 'yani düşme hattındaki' Schalke önünde, Galatasaray'ın, "futbol olarak" Fenerbahçe'nin "4-1'lik Dinamo Zagreb hezimetindeki" durumuna düşeceği!..
Ama düştü; o gece Dinamo, Fenerbahçe'ye 8-10 gol atabilirdi, çarşamba gecesi de, Schalke, Galatasaray'a 7-8  gol atabilirdi; üstelik sarı-kırmızılı takım "kendi sahasında" oynuyordu!..
Büyük şansı vardı, kalesinde Muslera vardı, sahada Schalke'nin "Alman Ligi'nde 8 maçta 5 gol atabilmiş beceriksizleri" vardı ve de âdeta "hazır kıta" bir "hakem desteği" vardı; Galatasaray "gol yemedi" ve de "hiç ama hiç hak etmediği" bir beraberlik aldı!..
Fatih Hoca, "son dakikalarda Maicon ve Donk'u santrfora alıp, Antalyaspor önünde Donk'un golü ile galibiyete uzanırken", bana göre "nasıl çantadan tavşan çıkarma yerine, tavşandan çanta çıkarmış" ise Schalke önünde de, ona benzer "bir dejavu" yaşamaya çabaladı, ama olmadı!
Bu defa "takımının 'hezimeti önleyen' büyük şansının ve rakibin 'inanılmaz' beceriksizliğinin yardımı ile çıkardığı" bir puana, bütün Galatasaraylılar gibi şükretmeli idi ve de şükretti!..
Bana kalırsa, artık "grupta Lokomotiv Moskova'yı geriye bırakıp", tıpkı 2000'li yıllarda olduğu gibi "UEFA Kupa'sına atlamayı" hedefe koymalı!..
Zira "santrforsuz, golcüsüz bir takım" ile Şampiyonlar Ligi'nde "gruptan çıkmak" İstanbul Boğazı'nın dibinde "bir Osmanlı padişahının düşürdüğü bilmem kaç karatlık pırlanta yüzüğü bulmak gibi" bir şeydi. Başta başkanı Mustafa Cengiz ve başkan vekili Abdurrahim Albayrak olmak üzere Galatasaray yönetimi, onu "böyle bir tablo ile" karşı karşıya bırakmışlardı; sağ olsunlar!..
İkincisi, "özellikle 'büyük ümit bağlanan' Brezilya'dan ve Afrika'dan gelmişlerin, önce kendilerini, sonra takımlarını ve hocalarını düşürdükleri, 'formsuzluk ve fizik kondisyonsuzluk, dahası sakatlıklar' çukuru" ortada idi ve ne yazık ki, haftalardır "o çukurdan" çıkılamıyordu!..
Sebep neydi; bana göre "bu sebebi bulmak için" Güney Amerikalıların ve Afrikalıların "özel hayatlarını" mercek altına almak gerekiyordu; "üst üste gelen adale sakatlıkları" hayra alamet değildi!..
Bir takımın "puan kurtarıcısı kalecisi Muslera" ise "iyi oynayan" 3 oyuncudan kalan ikisi 19 yaşındaki Ozan ile o da sadece ilk yarıda, bugüne kadar yerden yere vurduğumuz Belhanda ise varsınlar, maçı tribünden ve TV başında seyretmeyen Galatasaraylılar, sahada "nasıl bir Galatasaray vardı"; anlasınlar!..
"Sonradan girenler dâhil" gerisi "döküm döküm dökülen", orta sahası "rekor sayıda top kaptırıp", 3 metre öteye "doğru dürüst" pas atamayan, dahası kaleye attıkları şutlar, neredeyse "benim Urla'daki bahçeme düşecek gibi" olan, santrforu "Benim yerime rakip altı pasa bir direk dikseniz, belki top ona çarpar, kaleye girer' dercesine, "hayalet gibi" ortalıkta dolaşan, defansı, bir Konoplyanka'yı durduramayıp, perişan olan bir takımla, Fatih Hoca, hâlâ "çıkmayan canda ümit vardır" gibilerden "konuşabiliyorsa", bilmem ki, bildiği ne vardır; tribünlerdeki 50 bine yakın taraftardan başka?..
Onlar da kalan 3 maçtan "deplasmandaki" ikisinde, ancak "birkaç bin" olarak yer alacaklar tribünlerde, sadece Porto maçında "50 bin olarak" koşacaklar, kendi statlarına!..
"Bu tablo", Avrupa kupaları için "hiç ümit vermiyor"; ne dersiniz Galatasaraylılar, "Türkiye Ligi ve Türkiye Kupası için" veriyor mu?..
Ve de "UEFA mazeretinin ardına saklanan" Galatasaray Başkanı ve yönetimi, sizlere de soruyorum; veriyor mu?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.