Görünen köye kılavuz lazımmış!..

A -
A +

G.Saray’ın inanılmazı başarması gerekiyor, dahası Şampiyonlar Ligi’ne katılamama durumu da ciddi ciddi gündemde artık…

En sevmediğim şey, “Ne demiştim” diye yazmak… Ama insan, bazen mecbur oluyor!.. Ben, “futbol yorumcusu değilim” ve olmadım. Ben, gazetecilik hayatım boyunca “spor yazdım”; her türlüsünü!..
Futbolu da, eleştirilerimi de, görüşlerimi de “spor yazan bir gazeteci” olarak yazıp, geldim!..
“Hakemlere ‘hakemlik’, teknik adamlara ‘hocalık’ dersi verme” gibi bir niyetim, hırsım, uzmanlığım hiçbir zaman olmadı, olmayacak da.
Ama “spor yazan” bir gazeteci olarak, “ne olup bittiğini görmek” ve “o gördüklerimin üzerine” eleştirilerimi, görüşlerimi bina etmek elbette hakkım ve görevim.
Bütün bunları “neden yazdım”; cumartesi günkü Uluçmarket’in  “Böyle kaptan mı olur?” başlığıyla, “Muslera’yı eleştiren” bölümünde, sözü Fatih Hoca’ya ve Galatasaray takımının bütününe getirerek; şunları yazmışım da, ondan:
“Galatasaray, “bu sezon senin disiplinli ve istikrarlı takımın olsa idi”; rakiplerin bu hâlde iken, “şampiyonluğunu ilan etmişti” bile; Abdullah Avcı “ikram için” elinden geleni ardına koymazken!.. (Bu satırlar, cuma sabahı yazılmış ve gazeteye geçilmişti, cumartesi günkü Uluçmarket için). Cuma gecesi de Başakşehir kendi sahasında Göztepe’ye 2-0 yenilerek, son haftalardaki dökülüşünün bir örneğini daha vermişti.) Bakalım; 5’i Süper Lig’de, 1’i kupada, kalan 6 final maçında ne olacak; yaşayıp göreceğiz. Bana sorarsan; ‘istikrar yoksunu çok oyuncuya sahip bu takım zor şampiyon olur’; yaparsa ‘Fatih Terim’ yapar!..”
Nitekim “disiplin yoksunu futbolcularla, istikrar yoksunu takım” pazartesi gecesi, “ezberlenmiş futbolunu sahaya getiren” Aykut Kocaman’ın Konyaspor’unu yenemedi; zira ya Fatih Hoca takımına “istediklerini yaptıramıyor” ya da “takım tertibi ve maç taktiği” bakımından “Kocaman’ın bilinen ve kurgulanan tuzağına düşmemek” konusunda “ne yapması gerektiğini” iyi hesaplayamıyordu. Defalarca denenmiş ve başarılı olamamış “Belhandalı, Diagne’li, Fernandolu” bir tertipte ısrar edince de ortaya bütün bir maç boyu, “şöyle” bir tablo çıkıyordu:
“Ligin en çok gol atan takımının” Muslera’dan “kağnı arabası hızı” ile başlatılan, dakikalarca rakip yarı sahaya geçmeden tekrar tekrar tekrarlanan “al gülüm ver gülüm” paslaşmaları ile devam eden, rakip “tam tertip savunmada yerini aldıktan sonra” ancak üçüncü bölgeye getirilebilen hücumları, “çaresizlik” düğümünde boğuluyor ve onca aydan sonra “sıfır” çekiyordu!..
Aslında, “On bir oyuncu ile tam saha savunma yapan” Konyasspor’un önünde Galatasaray “santrforsuz (Diagne) ve orta sahasız (Ferdando / Belhanda) sekiz kişilik bir takım” hâlinde idi ve maç sonuna kadar “bu üçlüden sadece Belhanda’nın oyundan alınması ile” dokuz kişilik bir takıma dönüşüyordu. Üstelik Onyekuru ve Ndiaye gibi “dikine oynayan hızlı oyuncular” da oyundan alınarak.
Dahası da vardı; Mitroglou çok geç oyuna sokulurken, Diagne de sahada tutuluyor ve “çift santrfor denemesi” daha önce yapılmış ve başarısızla sonuçlanmışken, tekrarlanıyordu.
Aslında Fatih Terim “şok hamleler” yaparak, rakibin “alışılmış ve tıkır tıkır işleyen” düzenini bozan bir hoca idi; ama Konyaspor önünde yaptığı “geç kalmış” klasik müdahalelerle Kocaman’ın ekmeğine yağ sürdü ve “şampiyonluk yolunda çok büyük bir fırsatı” kaybetti!..
Hem de sahada “gördüğünü çalan ve maçı elinden geldiğince adaletli yöneten” bir de hakem varken…
Evet, Konya’da kaybedilen iki puana rağmen, Galatasaray’ın “şampiyonluk şansı” devam ediyor, ama haftaya başlarken “zordu”, hafta bitince “çok ama çok daha zor” hâle geldi.
Bu takımın şampiyon olması için “yarıştaki rakiplerinin desteği” ya da “Galatasaray’ın inanılmazı başarması” gerekiyor, dahası, “Şampiyonlar Ligi’ne katılamama” da ciddi ciddi gündemde artık; bakalım kalan dört maçta Fatih Hoca ne yapacak?..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.