Quo vadis Burak Elmas?..

A -
A +

Süper Lig’de takımını 9’unculuğa düşüren “maaşını verdiği” teknik direktörüne laf söyleyemeyen Başkan, “başarısızlığının üstünü örmek, o hocayı korumak için” yıllar yılı “bu stratejiyi uygulamış ‘hedef saptırma ustası’ Aziz Yıldırım’dan esinlenerek… Futbolda “devleti temsil eden” Futbol Federasyonu’na “aklına değil, ağzına geleni söyleyecek kadar” cesur…

Evet, “ağzına geleni” dedim; zira “aklına geleni söyleyebilse” söylediklerini söyleyemezdi…

Bakınız Sayın Burak Elmas; başta zatıaliniz olmak üzere, “istifalardan sonra ne kalmışsa” yönetiminizin, “bundan böyle Galatasaray’a faydalı bir şeyler yapacağına inanmak” doğrusu ya çok zor…

Gazetelere kadar yansıyan “Yönetim odalarındaki yumruklaşmalı, küfürleşmeli kaos görüntüsü” ne kadar üzücü ise…

Konuşmalarınızda “başkaları da var” da, bir tanesi yeter; Sadece “çaresizlik içinde olduğunuzu” ortaya koyan “Yayın havuzu ihalesinden çıkarız” tehdidiniz, ondan bin kat daha üzücü…

“Biraz hukuktan, biraz mevzuattan, biraz gerçeklerden, biraz Galatasaray’ı bağlayan sözleşmelerden, biraz Galatasaray’ın âli menfaatlerinden ve biraz sözlerinizin Galatasaray’a vereceği zararlardan haberinizin olmadığı” gibi bir “imkânsız” ortada iken… Bu tehdidi “söylediğiniz gibi sonlandıramayacağınızı bilecek kadar akıl ve mantığınızın olduğunu” da elbette biliyoruz…

İşte durum böyleyken “Bir Galatasaray Başkanı” nasıl “böyle” konuşabilir, “bütün Galatasaray üyelerinin düşünmeleri gereken” bu soru bu!..

Zaten, “Galatasaray’ın duayenleri” toplantılarda “gerekenleri söylemişler” ama bu yeterli değil!..

Elbette, Federasyon, Merkez Hakem Komitesi, hakemler eleştirilebilir, “başkanı olduğunuz kulübün takımına haksızlıklar yapıldığına dair inancınızı” da ifade edebilirsiniz.

Ama “işi, Galatasaray Kulübü’ne ‘kumpas kurulmuş’a kadar” götürürseniz, “aklı başında” hiç kimsenin “bu iddianıza inanmasını” bekleyemezsiniz.  

Hele hele sevgili Tahir Kum’un da yazdığı gibi “atmanıza imkân olmayan” adımları “düşünmeden” ve de yönetiminizde olan hukukçulara sormadan” çıkıp da “son derece yakışıksız ifadelerle ‘atacağız’ demeniz” sadece ne getirir; “Size, sevk edildiğiniz Disiplin Kurulundan yeni bir ceza paketi” ve bu paketin eki de olacaktır; kulübünüze ceza!..

Size, Federasyon’la “Don Kişotvari” mücadeleyi bırakıp, hem “yönetiminizdeki dağılmayı nasıl önleyebileceğinizi”, hem de “en yetkili ve etiketli arkadaşlarınızın istifalarının çorap söküğü gibi art arda gelmesinin sebeplerini” düşünmenizi öneririm.

Kendinize yazık ettiniz, bari Galatasaray’a yazık etmeyiniz!..

Başkan’a sorular… 

Sayın Başkan, diyorsunuz ki; “Galatasaray’ın önünü kesmek isteyen odaklar var. Bu odaklar, Galatasaray ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni karşı karşıya getirmek istiyorlar!..”

Kim bu odaklar Burak Başkan, kim bu odaklar? “Hayalet taşlamıyorsanız”, Galatasaray Başkanı olarak “koca Galatasaray ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karşı karşıya getirecek kadar güçlü olan” bu odakları, neden “isim isim açıklamıyorsunuz?..

Yoksa, “onlar mı önlüyor” bu açıklamayı yapmanızı?..

Eğer “böyle bir durum” olsaydı… Mesela geçen sezon “sahasında” Rizespor ile berabere kalabilseydi… Ya da Beşiktaş Hatayspor’a attığı 7 golden bir iki eksiğini atsa idi… Galatasaray şampiyon olmayacak mıydı?.. 

O günlerde, neredeydiler; “Galatasaray ile Türkiye Cumhuriyeti’ni karşı karşıya getirecek kadar güçlü” odaklar?..

“Sistematik G.Saray düşmanlığı görüyoruz” diyorsunuz. Hımmm… Sanıyorum, sözünü ettiğiniz “güçlü odaklar” Basketbolda da, voleybolda da varlar, galiba… “Fenerbahçe’ye karşı erkeklerde de, kadınlarda da peş peşe mağlubiyetlerin sebebi” de “onlar” olsa gerek… Dahası, futbol kadınlarda 7-0’lık hezimeti de onlar hazırladılar… Öyle değil mi, Sayın Başkan?...

Kimden korkuluyor?..

Sevgili kardeşim Hıncal Uluç “Türkiye’de bir numaralı korkak Fatih Terim. Türkiye’de korkak denilecek son adam Pereira” dedi.

Bence daha korkaklar var… “Kötü sonuçlanan” Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarından sonra “Fatih Terim’i ELEŞTİREMEYEN ve kötü sonuç için bin dereden su getiren”, buna karşılık, bariz ferdi hatalarda gelen, aralarında 40 metreden yenilenin de olduğu gollere rağmen, mağlubiyetin faturasını, “fırsat bu fırsat” diyerek, tümüyle Hoca’ya çıkaran, - elbette sayıları çok az olan meslektaşlarımız hariç - “VURUN ABALIYA” zihniyetiyle Pereira’yı yerden yere vurma” yarışına girerek, ekran ve sayfaları dolduran “futbol” ulemamız!..

Haftanın maçı!..

Trabzonspor için “hayati” denilebilecek bir maç…

“Beklenmedik” Antalyaspor mağlubiyetinden sonra, bugün kendi sahasında “lig üçüncüsü” Hatayspor’u misafir ediyor… Aralarında “10 puan fark” var ama… Hatayspor hem kendi sahasında, hem rakip sahalarda “her sonucu alabilen” bir ekip… Galibiyetlerde de mağlubiyetlerde de…

“İstikrarı olsa”, bugün Trabzonspor’un önüne “bir iki puan farkla” “ikinci durumda” olarak çıkabilirdi…

“Ligin ‘en istikrarlı takımı’ olarak görünen” Trabzonspor ise bugün, ya “Öyleyim” diyecek, ya da “az da olsa, ‘şampiyonluk şansları bulunan’ Üç Büyükleri mutlu ederek” taraftarlarını “acaba” endişelerine sürükleyecek!..

Bana göre “haftanın maçı” İstanbul’da değil, Trabzon’da!..

Şaka!..

Kuralar çekildi ve “C Ligi’ne düşmüş olan” Türkiye’nin UEFA Uluslar Ligi’ndeki rakipleri belli oldu; Lüksemburg, Litvanya ve Faroe Adaları…

“Çok şanslı bir kura” diye sevinmek mi, yoksa “Uluslar Ligi’nde düştüğümüz C Grubu’nun seviyesini ortaya koyan” bu kuraya ağlamak mı gerek, karar okuyucularımın…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.