Futbolumuz; “Nereden nereye?..

A -
A +

İlk defa babamdan duymuştum; “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” sözünü…

“Bina okunur mu” diyerek yüzüne bakmıştım. “Bina, Arapça dil bilgisi ile ilgili bir ders grubunun kitabı” diyerek, sözün tamamının anlamını da anlatmıştı; “Yaptığı işte ilerleme kaydedemeyen, ‘baştan başlayarak hep aynı şeyleri tekrarlayan, yerinde sayan’ insanları anlatan” bir deyim…

Gazetecilik hayatımda, “bu sözü” birçok yazımda kullandım.

En çok hak edenler de, “Federasyon ve Kulüp Başkanları” ve de elbette “Hocalar” idi.

1955/56’dan beri spor yazıyorum; ilk tanıdığım ve yazdıklarım Hasan Polat Futbol Federasyonu, Refik Selimoğlu Galatasaray, Zeki Rıza Sporel Fenerbahçe, Danyal Akbel Beşiktaş başkanı idiler…

O zamanlar, “başarısızlıkları ‘hakemler üzerine’ hedeflemek” olmaz, “futbol üzerine eleştiriler” de bugünkü gibi “izansız ve insafsız” sözlüklerle doldurulmazdı…

Sonra yıllar geçti… “Profesyonellikle beraber” futbolumuzun “sportif seviyesi ve nezaketi” yavaş yavaş unutulmaya başlandı. Başkanlar seviyesinde “sert karalamalar, iddia ve cevap literatürüne girdi”; artık “bugünlere gelen insafsız ve izansızlık kapısı” açılmıştı…

İşte o sıralarda “en kestirme yol asfaltlandı” ve de “Hakemler hedefe kondu!..”

Artık “başarısızlıkların asıl suçluları (!)” herkesin ağzındaydı; Hakemler… Hakemler… Hakemler…

Hakemler ortada kalmıştı; “dernekleri de, ‘bahis bayii saltanatı kuranların yönetiminde, onları görmezden, duymazdan gelip, sesini sedasını çıkarmayınca”, onlar için “çaresizlik çukuru” iyice derinleşmişti.

“Kral artık tamamen çıplaktı”; bir kulüp başkanı, federasyon başkanı ile görüşüyor ve kapıdan çıkarken, gazetecilere “Seneye hakem hatası olmayacak. Türk futbolundaki hakemlik problemi bitecek. Bunu buradan müjdeliyorum” diyebiliyordu… Utanç verici bir tablo!..

Ve bu utanç verici tablonun sebebi de, işte o “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” sözünü tam anlamıyla hak eden federasyon ve kulüp başkanları ile teknik adamlardı!..

Nerede kaldı, Kulüpler Yasası?..  

Nerede kaldı, Kulüpler Yasası?..  

Nereden bakarsanız “yarım yüzyıla yakın” bir zamandır duyduğum, hem de “sporun en tepesindeki bakanlardan” duyduğum; “Kulüpler Yasası” hâlâ ve hâlâ çıkmadı, çıkarılamadı!..

Bir gecede Meclis’ten Türkiye’de siyasetin, sosyal hayatın, ekonominin yolunu yordamını önemli kıstaslarda değiştiren” kanunlar çıkarılırken, “sporumuzu kurtaracak” bir yasanın, “bunca vaade, bunca toplantıya, bunca hazırlığa rağmen” hâlâ çıkmaması, çıkarılamamasındaki sebebi anlamak mümkün değil!.. 

Genel kurullarda “hesapsız hesaplarının üstü örtülen” yönetimlerle bugünlere gelen kulüplerimizin hâli pürmelali ortada!..

Galiba, “bu yönetimlerin, bu yönetimlerin benzerlerinin kulüpleri yönetmesi ve daha batak hâle getirmesi” isteniyor… 

Dahası, hazırlandığına dair haberle aldığımız yasa tasarısı “bu yasa üzerine zaman zaman ‘beyan ettikleri fikirler basınımıza yansıyan” ve “futboldan gelmiş olan” milletvekillerine kalmış ise “çıkacak kanunun kulüplerimiz için ne derece kurtarıcı olacağı” konusunda da şüphe içindeyim.

Zira “bu tasarının taslağı, tasarı Meclis’e verilmeden” açıklanmalı ve “spor camiasının, bu camianın içinde olan uzmanların görüşlerine ve tartışmalarına açıklanmalı” idi!

Neden yapılmıyor, neden saklanıyor, onu da anlamış değilim!..

Harcamasyon mu, atmasyon mu?..

Kulüpler Yasası’nı yazarken, spor gazetelerine, gazetelerin spor sayfalarına da göz atıyorum; “sayfalar dolusu” atmasyon var; ne bombalar patlıyor, patlatılıyor…

Borç batağındaki kulüpler, hem de kimlerin peşinde, vay vay vay…

Transferde “onca futbolcu alımı” yetmemiş, şimdi “ara transferde” üçer, beşer nokta transfer!...

Kısacası, “Benden sonra tufan” zihniyeti ile birbirleriyle yarışan Üç Büyükler!...

Ya da, “atmasyonla okuyucu avına çıkan” spor sayfaları!..

Hangisi; bence ikisi de var; anlayana tabii!..

İzmir’de tablo acı!..

Yıllar sonra “iki İzmir takımını Süper Lig’de buluşturan” tablo, ilk yarı bitiminde hüzün ve acı, dahası “acabalar” ile dolu!..

Göztepe “düşme”, Altay “düşebilecekler” hattında…

Göztepe’yi Başkan Sepil seyrediyor, Altay’ı Büyük Mustafa kurtarmaya çabalıyor!..

Eğer “devre arasında gereken takviyeler yapılmaz ve nokta transferlerle açıklar doldurulmazsa” İzmir gelecek sezonda Süper Lig’de temsil edilmeyebilir!..

Altay’a “iki, en fazla üç oyuncu gerek”; Mustafa Hoca “kimlerin alınması gerektiğini” biliyor ve listeyi vermiş..

Mehmet Sepil, “Göztepe’yi satın aldığından beri” hâlâ ve hâlâ “hoca” bulamadı…  “Bulamamakta” da, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ile yarışıyor!..

Şaka!..

İnanamadım, hâlâ da inanmak istemiyorum. “Doğru ise” Fatih Terim “Morutan için” demiş ki; “Çok küçük yaşta ülkesinden dışarı çıkan bir genç oyuncu. Zaman zaman bizde çok iyi maçlar da oynadı. İnişleri, çıkışları olacaktır. Genç takımın bu tip sıkıntılarını çekmek zorundayız. Sahanın içerisinde mesela; Morutan iki kritik maçta kendini bıraksa rakip kırmızı kart görecekti. Terbiyelice, düşmüyor. Hatası o. Ama her geçen gün gelişiyor. Yeteneklerinden hiçbir şüphemiz yok.” 

“Galatasaray’da genç oyuncular böyle mi yetiştiriliyor”, Burak Elmas Başkan; “Terbiyelice düşmeme yerine, terbiyesizce düşme”; öyle mi?.. 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.