G.Saray üzerine 10 soru ve basınım!

A -
A +

“Gazetecilik” adına bir türlü anlayamadığım ve de hazmedemediğim bir tablo var, ortada…

Ya gerçekten “spor ve de polis – adliye gazeteciliğimizin ruhuna ‘el-Fatiha’ dedik” ya da… “Sosyal medyada ve Galatasaray camiasında kıyametin kopmasına sebep olan” bir rapora “yayın yasağı geldi” de ben atladım galiba…

Soru bir; Galatasaray Başkanı Burak Elmas, “göreve daha resmen koltuğunu oturup ısıtmadan” ve “sözleşmesi henüz yenilenmemişken” Florya’ya takımın başına gönderdiği” bir Hoca ile “spor medyamıza bakılırsa ‘kendisine seçimi kazandıran’ Fatih Terim ile” yollarını “neden” birdenbire ayırdı?..

Soru iki; aylar sonra, ortaya çıkan Işıtan Gün Raporu’nu, Başkan Elmas neden açıklamamış, seçim öncesi bol bol kullandığı “şeffaflık” sözünü açık açık paspas etmişti?

Soru üç; raporun açıklanan metninde “…” olarak boş bırakılan yerlerde kimlerin isimleri vardı?..

Soru dört; benim anlı ve de şanlı spor medyam, “neden bu soruların cevaplarını aramamak gibi” bir “gazetecilik zaafı” inadı ve ısrarı içinde idi?..

Soru beş; bu tablonun üzerine, “İstanbul Valiliğinin ‘usulsüzlükler var’ gerekçesiyle Asliye Ceza Mahkemesine suç duyurusunda bulunması” ve “Genel kurulun iptalini istemesi” neye dayanıyor ve ne anlama geliyordu?..

Soru altı; Valiliğin Dernekler Şubesi, genel kurula “izlemesi için” bir komiser, bir müşahit göndermiş miydi?.. Göndermediyse, “usulsüzlükleri” kim tespit etmiş ve Valiliği harekete geçirmişti?..

Soru yedi; yoksa Valiliği harekete geçirecek kadar ağırlıklı bir kaynak “ciddi ifadeler ile” bir müracaat mı yapmıştı?..

Soru sekiz; Valiliğin Asliye Ceza Mahkemesine gönderdiği suç duyurusunda “neler” vardı; “iptal için” hangi gerekçeler yer almıştı?..

Soru dokuz; Mahkeme “iptal isteğini yerinde bulur” ve genel kurulu iptal ederse, beraberinde “seçimli genel kurul” konusunda “tedbir / yürütmeyi durdurma” kararı verebilir miydi?..

Soru on; Işıtan Gün Raporu’na “kendisiyle ilgili olmamasına rağmen cevap veren bir altyapı direktörünün dışında”, neden “sosyal medyada” adları bol bol geçenlerden ve “raporun muhatabı oldukları” iddia edilenlerden ses seda çıkmıyordu?..

Dahası Galatasaray, hatta Türk spor tarihinin “en hassas ve en ciddi gelişmelerinden biri yaşanırken, “bu önemli gelişmenin şifre ve detaylarını cevaplarıyla ortaya koyacak olan” bu ve benzer soruları sormak, araştırmak, cevaplarını bularak yazmak “gazeteciliğin asli görevleri” arasında değil miydi?..

Peki, nerede benim “sporlu,  polis – adliyeli” basınım?..

Utanmalısınız!..

Yeni duydum; “İstanbul Okan Üniversitesi 2021 Spor Ödülleri Töreni’ne ödülünü alması için davet edilen, ‘öğrencilerin ve çalışanların oylarıyla Yılın Hakemi' seçilen’ Cüneyt Çakır’a Merkez Hakem Komitesi izin vermemiş…”

Hadi, “verdiğiniz ve Tahkim’den dönen” kararınızda “izan da, insaf da” yoktu…Ama, “bu kararınız” ile “vicdanınızı” da masanın üzerine koydunuz!.. İnanamadım, sizler adına “bunca yıl spor yazan” bir gazeteci olarak ben utandım!..

Ödülü, Cüneyt Çakır’ın yerine “ona vermek üzere temsilen alacak olan” Türkiye Faal Futbol Hakemleri Gözlemcileri Derneği üyesinin “çekilecek resmi” de bir utanç tablosu olarak, Sevgili Çakır’ın evinin salonunda duvara asılmalı; “her gelen görsün” diye…

Yazıklar olsun!..

O günlerden bugünlere bisiklet!..

1950’li yıların sonlarında, 1960’lı yılların başlarında “Ankara – İstanbul arasında düzenlenen Balkanlardan gelen bisikletçilerin de katıldığı üç günlük bisiklet turlarını” etap etap izleyerek notları, röportajları ile beraber yazmak… Aytekin İpek – Nezir Sonakın arasındaki “nefes kesici” mücadeleyi onlarla beraber yaşamak…

Dahası, “Ankara’ya iki gün sonra gelen” L'Équipe gazetesinden tercümeler yapılarak, gece geç saatlere kadar Fransa radyoları dinlenerek “o günkü etabın sonuçlarını alınarak” günü gününe “21 gün Fransa Turu’nu spor sayfasında manşet yapan” bir gazetede “bisiklet’ yazmak… O günlerden bugünlere beni “bisiklet âşığı” yapmıştır…

Bugün, Fransa / İtalya / İspanya Turlarını TV başında saatlerce izlerim… Elbette “Uluslararası Avrupa bisikletinin günlük klasik yarışları ile daha kısa turlarını” da…

TV ekranlarında Avrupa’nın turistik ve tarihî yerlerini görür, “anlatılan bilgiler” ile oraları tanır, dünyanın en ünlü bisikletçilerini “hem de kulüplerini de tutarak” izler, “sevdiğim” bir sporun keyfini sürerim. Bilmem ki, spordan daha ne beklenir; müthiş bir keyif, müthiş…

Ama “Türkiye ve sonrasında Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turları” daha o seviyelere gelmedi “hem katılım hem mücadele” olarak. Dahası, “Tur rotasının İspanya / İtalya / Fransa Turları rota tespiti ölçülerin olmaması” da, “turistik ve tarihî yerlerimizin ‘yeterince ve seçilerek’ TV ekranlarına gelmemesi” ile sonuçlanıyor. “Az görüntülenen turistik ve tarihî yerler” hakkında “yeterli bilgiler ‘yeterince’ verilmiyor”; çok yazık.
Dahasını sevgili kardeşim Hıncal Uluç, dün sütununda yazmış, “bu kaçıncı defa” hatta… Ama anlayana sivrisinek saz, anlamaya ise ne yazarsan az!..

Bu arada şunu da ekleyeyim; “Turun İzmir’den geçiş etabında” İzmir’in bütününde İzmir trafiği saatlerce kilitlendi…

Eğer, İzmir Emniyet – Trafik Müdürlerinden biri “İspanya, İtalya, Fransa turlarında ‘büyük şehirlerdeki geçiş etaplarından birini’ seyretmiş olsalardı” rotanın tayinini doğru dürüst yapar ve “kentin trafik kilitlenmesi yaşamasını” önlerlerdi… Elbette “bu sorunda Bisiklet Federasyonu da başroldekiler” arasındaydı…

Şaka!..

Galatasaray’ın başkan adaylarından Metin Öztürk “İki yıl şampiyonluk vadetmiş; “Popülist bir yaklaşım yapmıyorum” demiş…
Hımmm… “Torrent iki yıl Galatasaray başında kalacak”, anlaşılan…
“Fatih Hoca’yı rahat bırakmalıyız” diyen de “o” değil mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.