Problem, yerli hocalar ve spor medyasıdır!..

A -
A +

Futbolumuzda açık açık “yabancı düşmanlığı” ve “yerli ırkçılığı” yapılmaya başlandı...

Spor sayfalarının köşelerinden, manşetlerine, TV ekranlarının koltuklarından, programlarına kadar “dinlenenler, okunanlar” futbolumuzun “böyle sinsi bir yolculuğa çıkarıldığını” gösteriyor!..

FIFA sıralamasında düştüğümüz yer, UEFA Uluslar sınıflandırılmasındaki “C çukuruna inişimiz” kimin eseridir; sadece “A Millî Takımımızın başına gelen” hocaların mı?..
Kulüpler bazında, “yerli hocalarımız” ne yaptılar; şöyle bir 5 - 10 yıl geriye dönelim; dönelim de...

TV ekranlarında, spor sayfalarında “dost - arkadaş yarenliği içinde” kimlerin göklere çıkarıldığını ama “Edirne’den öteye neden ve asıl ‘hiç olunduğumuzun’ analizlerinin ‘bilerek’ yapılmadığını” söylersek, gerçeği tam olarak ifade etmiş olacağımızın farkına varalım!..

Mesela, içimizden bir tanemiz de çıkıp, “yıllarca ‘kiralık yetki belgesi’ ile saha kenarında takım yöneten ve yere göğe sığdırılamayan” bazı hocalarımızın “neden kendi belgelerini almadıklarını” SOR - GU - LA - YA - MI - YOR?..

Neden, hem de “raporlanmış” olan “kendileri has menajerlerle beraber” kulüplerimizin üzerine çöküp, “işlerini iş yapan” yönetici ve hocalarla ilgili “bir haber dahi” YA - PI - LA - MI - YOR?..

Neden “takımın kadro mühendisliğini yerden yere vuran” futbol ulemamızın ünlüleri, “hesabı ‘bu mühendisliği yapandan sormaya” korkuyor da, “bu mühendislik yüzünden enkaz devralanları” yerden yere vurmakta YA - RI - ŞI - YOR?..

Dahası ve mesela, İstanbul’un göbeğinde, kulüplerin ortasında yaşayan, “kulüp üyesi” de olan meslektaşlarımızdan biri de çıkıp, “Başkan seçilir seçilmez, daha sözleşme bile imzalamadan, kendisinden önceki başkana ‘düşman’ diyen bir hocayı aradan altı ay geçmeden ‘neden’ kapının önüne koyduğunu” YA - ZA - MI - YOR?..

“Kendilerini” gizlemek ve “gizlemek istediklerini de gizlemek” için, gizli ırkçılığı seçen / yabancı futbolcuları / yabancı hocaları hedefe koyan” bir zihniyete sahip olanların giderek çoğaldığı bir medya ile Türk futbolu geriye gitmeye devam edecektir.

Futbolumuzun, “merdivenleri yukarıya ve ileriye doğru çıkmasını sağlamak” ile yükümlü oldukları hâlde, yerinde saymasını, hatta gerilemesini önleyemeyen” hocalarla bir yerlere varmak hayaldir!..

Edirne - Van / Kars - Hatay arasında “yerli kapıştırmayı yeterli sayan” ve “pohpohlayan” bir medyaya sırtını dayamış hocalarımızın “Al gülüm - Ver gülüm” misali yarışmalarının da Türk futbolunu nerelere getirdiği ortadadır!..

Neden bunca yıldır, bir Fatih Terim, bir Mustafa Denizli, bir Şenol Güneş yetişmiyor?..

Onların yetişmelerine “kimler destek oldu” ve “o günlere bir bakalım ‘hoca olarak’ kimlerle yarışarak” Fatih Terimler, Mustafa Denizliler, Şenol Güneşler oldular, hatırlayalım...

Sonra da, aynanın karşısına geçerek kendimize soralım; “Biz nerede hata yaptık ve yapmakta devam ediyoruz?..

Temizliğe bakın!..

Adını bile hatırlamadığım bir “Merkez Hakem Komitesi Başkanı, “Türk hakemliğini temizlemeye kalkıştı”; Allah’a şükür ki, “Türk futbolundan kendisini ve arkadaşlarını” temizledi...

“Başka” temizlediklerini de dün Sevgili Ömer Faruk, sütununda yazdı:

1) Futbol Federasyon Başkan ve yönetimi / 2) Federasyonun bütün kurulları / 3) Kulüpler Birliği Başkanı / 4) Ç. Rizespor Başkanı... Kulüpler Birliği Başkanlığı’na gelen Ali Koç, ilk açıklamasında “nereyse savaş ilan ettiği” Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı Mehmet Büyükelçi’ye “özür” dili ile el uzattı. Bu arada da, Kulüpler Birliği’nde ve federasyonlarla savaşında “en büyük destekçisi olan” Rizespor Başkanı’nı kaybetti; Tahir Kıran artık Rizespor Başkanı değil!.. Rizespor Genel Kurulunda “Fenerbahçe kaybetti, Galatasaray kazandı!..”

Kazımcan'dan haber...

Galatasaray’ın peşinde olduğu 19 yaşındaki “sol bek” Kazımcan Karataş’ı, Altay’da hocalığını yapan Mustafa Denizli’ye sordum; “Nasıl bir futbolcu?..” Dedi ki; “Olacak olan bir genç... İstikbali var, Galatasaray’daki hocasına bağlı... İlk 11 için erken... Yetişecek...” Galatasaray takımının “yeni sezon için ‘ilk 11’ sol bekine ihtiyacı var”; Kazımcan yarınlar için... Alınmalı mı, “Okan Hoca karar verir”; ben, Mustafa Hoca’nın anlattıklarına bakarak “alınmalı” derim..

Fransa Bisiklet Turu başlıyor, ama...

Dünya’da “TV başına en çok seyirci toplayan” spor yarışmalarından biri olan Fransa Bisiklet Turu’nu “Eurosport kanallarından anlatacak olan” arkadaşlardan bir ricam olacak...

Hâlâ “takım ve kişi olarak taraf tutmak” alışkanlığınızdan vazgeçemediniz!..

“Sempatiniz olan” yarışmacılara, “ideolojinize ters düşen” takımlara göre “anlatıyorsunuz” yarışları... Bir de, “bildiğiniz, gördüğünüz, yediğiniz, içtiğiniz yerler” geldikçe, “yarışı unutuyor”, hatıralara ve oraların yeme içme âdetlerinden, tarih ve coğrafyalarına kadar “öyle bilgi seline kendinizi kaptırıyorsunuz ki, ‘bazen yarışta ne olup bittiğinin’ bile” farkında olamıyorsunuz...

TV ekranını, etabın başına yetişemeyip, yeni açanlara, “ne olup bittiğini birkaç cümle ile ara ara tekrarlamanız gerektiğini” unutuyor, “ana mayo dışındaki mayolar hakkında bilgi vermeyi” nerede ise etap boyu “es” geçiyorsunuz.

Gene de teşekkürler... Eleştirilere biraz hak verin ve gereğini yapın; lütfen...

Şaka!..

Bir Galatasaraylı dostum telefon etti: “Burak ‘buruk’ bırakıp gitti, şimdi Buruk geldi... Aman Buruk da, ‘buruk bırakıp’ gitmesin!..”

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.