“Aklını başına al da fani olan bu dünya zindanında, kimseden vefa arama… Bu dünyanın vefası bile vefasızdır...”
…demiş ya Mevlâna; ona örnek yaşanmış ibretlik bir olay paylaştı Ragıp Karadayı Abi;
Birkaç yıl önce, Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bir evde, bir kadının ölüsü bulunmuş…
10 yıl önce ölmüş kadın…
Yetmiş dört yaşında öldüğü tahmin edilen kadının tam on yıldır, ne kapısını çalan olmuş, ne de bir tane olan evladı uğramış eve…
Elektriği, suyu, kirası bankaya gelen aylığından kesildiği için, bir alacaklısı olsun gelmemiş kapıya.
On yıl boyunca binlerce insan geçmiş o kapının önünden.
O gün doğan çocuklar on yaşına basmış, on kere bahar gelmiş memlekete, 10 x 365 gün fırına ekmek almaya gitmiş komşuları.
Bazıları taşınmış, yenileri gelmiş yerine ama kimse merak etmemiş o evin kapısının arkasında neler olduğunu, o kapının neden bir gün olsun açılmadığını…
…
Hiç kimse ilgilenmemiş böyle basit bir detay ile...
Herkes kendi işine gücüne bakmış. Sokağa su boruları döşeyen inşaatçıların o eve girmeleri gerekmeseydi eğer, birkaç yıl daha fark edilmeyecekti belki de kadının ölüsü...
Mahalleli ne koku duymuş ne de bir börtü böcek görmüş ortalıkta.
Bu olay, bize ileri kapitalist toplumlarda yaşanan yabancılaşmanın ne kadar ileri boyutlarda olduğunu ve sevgiyi öldürdüğünü açıkça gösteriyor...
…
Sosyolog Juliet Schor, “The Overworked American” adlı kitabında Amerikalıların yüzde otuzunun her gün stres yaşadıklarını, haftada birkaç kez ise yüksek oranda strese maruz kaldıklarını belirtiyor...
Schor, Amerikalıların genelde ölene kadar çalıştıklarını bu durumun da kalp hastalığı, gastrit, depresyon, yorgunluk, hipertansiyon ve başka hastalıklara neden olduğunun altını da çiziyor.
(Schor: 1993) Bu yüzde otuzun içinde “winners” yani “kazananlar” da vardır.
Öğrendim ki; “-Karakteri çok sık değişenle çok uzağa gidilmezmiş…”
Bizim pano
Valla bunu da yemeğe giderken, önümüzde yürüyen iki arkadaştan duyuyoruz...
Biri “Geçen gördüm de, herif saçları iyice dökmüş...”
Diğeri onaylıyor;
“-Ya onlar sülalece öyle... Enişteleri de kel...”
İstemez!
-Şu hayatta kaybettiğim her şeye daha çok bağlanmak istemiyorum.
...
-Pazar sabahı saat 8’de elektrik süpürgesi açan komşu istemiyorum.
...
-Tam unutmuşken mesaj atıp kendini hatırlatmanı istemiyorum.
...
-Sabahları erken kalkınca kendimi asitsiz ve şekersiz kola gibi hissetmek istemiyorum...
...
-Sıcak yatağı bırakıp işe gitmek hangi başbakan döneminde başladı, bilmek istemiyorum...
...
-Biri beni uyutsun istiyorum, ama ayakta uyutmasını istemiyorum.
...
-Lütfen, ama yalvarıyorum; artık Dursun Özbek caps’leri görmek istemiyorum.
...
-Biraz Allah korkunuz olsun yeter başka bir şey istemiyorum.
...
-Vücudunun dörtte biri trip olan insanları etrafımda görmek istemiyorum.
...
-Attığınız Tweet’lerin yüzde biri kadar adam olun başka bir şey istemiyorum.
...gündemin kırıntıları...
Yaşar Nuri, Zekeriya Beyaz gibilerinin nasıl ipliği pazara çıkmışsa şu anda ekran ekran dolaşan / dolaştırılan çömezlerinin de iplikleri pazara çıkacaktır.
Biraz sabır.
Ancak olan milletin itikadına oluyor…
(...Mustafa Koç / Okur – Yazar)
KRAMPON