Öğrenmenin acısını tatmayan...

A -
A +

Öğrenmenin acısını bir müddet tatmayan, hayatı boyunca cehaletin zilletini yudumlar. İlim öğrenmek farzdır. Farzları, haramları öğrenmek farz, vacipleri öğrenmek vacip, sünnetleri öğrenmek ise sünnettir. Öğreneceğiz ve kaçınacağız. Bir hadîs-i şerîfte; (Bilerek yapılan az bir ibâdet, bilmiyerek yapılan çok ibâdetten dahâ iyidir!) buyuruldu. Resûlullah efendimiz bir kere de: (Şeytânın bir âlimden korkması, câhil olan bin âbidden korkmasından dahâ çoktur!) buyurdu. Erkek olsun kadın olsun, müslümanların ilim öğrenmesi farzdır. Beşikten mezara kadar ilim öğreneceğiz. Zira Peygamber efendimiz: (Beşikten mezâra kadar ilim öğreniniz, çalışınız!) buyurdu. Yani, bir ayağı mezârda olan seksenlik ihtiyârın da çalışması lâzımdır. Öğrenmesi ibâdettir. Çünkü Resûlullah efendimiz: (Yarın ölecekmiş gibi âhırete ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâ işlerine çalışınız!) buyurdu. Dinin alışveriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azaba yakalanır ve çok pişman olur. Bir kimse fıkıh bilmezse... Bir kimse fıkıh bilmez, fıkhın kıymetini ve fıkıh âlimlerinin değerini bilmezse, böyle âlimlerin kıymetli eserlerini okumak kendisine ağır gelir. Halbuki İmâm-ı Mâlik ve Ebû Bekr-i Verrâk hazretleri: "Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan, bid'at sâhibi yâni sapık olur. Her ikisini edinen hakîkate varır" buyuruyorlar. Peygamber efendimiz de: (İbâdetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir) buyurarak, fıkıh, ilmihal bilgilerini öğrenmenin ehemmiyetini bildirmektedir. İlim, insanlara, ekmek ve su kadar lazımdır. Zira Peygamber efendimiz: (Bütün müslümân erkeklerine ve bütün müslümân kadınlarına, ilmi aramak, öğrenmek farzdır!) buyuruyorlar. Ayrıca Peygamber efendimiz: (İlim öğreniniz! İlim öğrenmek ibâdettir. İlim öğretene ve öğrenene cihâd sevâbı vardır. İlim öğretmek, sadaka vermek gibidir. Âlimden ilim öğrenmek, teheccüd namâzı kılmak gibidir) buyurmaktadırlar. Ancak ilim, rivayet ve kuru malumat, bilgi çokluğu değildir. İlim, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir. İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır. İlim öğrenmek için üç şart Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahü teâlânın yasaklarından men etmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir. İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir. Kendini bilmeyene ilim öğreten, ilmin hakkını zayi etmiş olur. Layık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur. İlim öğrenmek için üç şart vardır: Birincisi; hocanın yani ilim öğretenin maharetli olması lazımdır. İkincisi; talebenin zeki olması, sürat-i intikal sahibi olması lazımdır. Üçüncü şart ise; ilim öğrenmek için uzun bir zamanın lazım olduğunu unutmamak lazımdır. İlim ganimettir. Sükut kurtuluştur. Halktan bir şey ummamak ise, rahatlıktır. Bâtın ilmi, zâhiri ilmi öğrendikten sonra öğrenilir. Zâhirî ilimleri öğrenip onunla amel eden kimseye Allahü teâlâ bâtın ilmini açar. Bâtın ilmi ancak kalbin açık olup nurlanması ile elde edilir. Bunun için açık ve zâhir olan şeylere sarılmalı, bilinmeyen yollara girmekten sakınmalıdır. Hakkı doğruyu kim söylerse söylesin kabul etmelidir. Söyleyene değil, söylenen söze bakmalıdır. Ancak ölçü şu olmalı: Ehli sünnet itikadına uygun olmayan sözlerin ve söyleyenlerin hiçbir kıymeti yoktur. Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: "Benim dinimde sen nasıl fetva verdin, nasıl söz söyledin?" sualini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dinine gevşeklik etmiş olur. "Onun şerefi ilim iledir" Ölmemek için, yemek, içmek lâzım olduğu gibi, inkârcılara aldanmamak, dinden çıkmamak için de, dînini, îmânını öğrenmek lâzımdır. Ecdâdımız, her zamân toplanırlar, ilmihâl kitaplarını okurlar, dinlerini öğrenirlerdi. Ancak, böyle müslümân kaldılar. İslâmiyyetin zevkini aldılar. Bu saâdet ışığını bizlere, doğru olarak ulaştırabildiler. Bizim de müslümân kalmamız, yavrularımızı içimizdeki ve dışımızdaki inkârcılara kaptırmamamız için, birinci ve en lüzûmlu çâre, herşeyden önce Ehl-i sünnet âlimlerinin hâzırladığı ilmihâl kitâplarını okumak ve öğrenmektir. Zira Resûlullah efendimiz buyurdu ki: (İlim bulunan yerde müslümânlık vardır. İlim bulunmıyan yerde müslümânlık kalmaz.) İslam âlimlerinin büyüklerinden olan Abdullah-ı Ensârî hazretleri de talebelerine şöyle buyururlardı: "Âhirette her incinin bir sedefi vardır. Her şeyin kendi hâline göre bir şerefi, değeri vardır. İnsanoğlu da kendisinde ilim bulunan bir sedeftir. Onun şerefi de ilim iledir. İlmi olmayan kimse, câhillik içinde kalır, muhabbet kadehini içemez, vilâyet libâsını giyemez. Allahü teâlâ câhili kendine dost edinmez."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.