Yumuşak ve mülâyim olan kazanır

A -
A +

İnsan davranışlarında sertlik, iticilik ve korkuyu, yumuşaklık ise, sıcaklığı, şefkati, merhameti ve sevgiyi doğurur. Korkutarak elde edilen başarı, yıkılmaya, sevgi ile elde edilen muvaffakiyet ise, artmaya, büyümeye mahkumdur. Bunun için Resûlullah efendimiz: (Allahü teâlâ refîktir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri yumuşak davrananlara ihsân eder. Başkalarına vermez) buyurmuşlardır. Enes bin Mâlik hazretleri, "Resûlullah efendimize on sene hizmet ettim. Bu zaman içinde bana incindiğini, sert söylediğini hiç görmedim" buyurmuştur. Peygamber efendimizin bu güzel hâli, Âl-i imrân sûresinin 159. âyetinde meâlen: (Yanında bulunanlara yumuşaklık ve tatlılıkla muâmele etmen, Allahü teâlânın sana bir kerem ve rahmetidir. Eğer kötü ahlâklı olup, sert davransaydın etrâfındakiler dağılırlardı) buyurularak övülmektedir. Çelebi Cemâleddîn Efendi, hiç kızmaz, dostuna, düşmanına aynı muâmelede bulunurdu. Onun bu geniş müsâmahakâr hâlini anlayamayanlar; -Bu kadar yumuşaklığın, insanlara karşı bu kadar tahammül ve sabır göstermenin mânâsı nedir? Diye suâl ettiklerinde; -Hilm, yumuşaklık kılıcı, demir kılıçtan, hattâ yüz zafere sebep olan kılıçtan daha keskindir, diye cevap vermişlerdir. İyi geçinmek vâcibdir... İmâm-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor ki: "Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçmak lâzım olduğu gibi, insanların haklarını ödemek ve onlarla iyi geçinmek de lâzımdır. (Allahü teâlânın emirlerini büyük bilmek ve O'nun yarattıklarına acımak lâzımdır) hadîs-i şerîfi, bu iki hakkı yerine getirmenin lâzım olduğunu göstermektedir. Bu iki haktan yalnız birini gözetmek kusur olur. Bundan anlaşılıyor ki, insanlardan gelen sıkıntılara katlanmak lâzımdır. Onlarla iyi geçinmek vâcibdir. Kızmak iyi olmaz. Sert davranmak yakışmaz." Hazret-i Hasen ile hazret-i Hüseyin bir gün çölde gidiyorlardı. Bir ihtiyârın abdest aldığını gördüler. Adamcağız abdesti doğru almıyor, şartlarına uymuyordu. Yaşlı olduğu için, böyle abdest sahîh olmaz demeye de sıkıldılar. Yanına giderek; -Efendim, biz iki kardeş, birbirimizden daha iyi abdest aldığımızı söylüyoruz fakat buna bir karar veremiyoruz. Biz bir abdest alalım. Siz de hangimizin haklı olduğunu bize bildirin olur mu dediler. Adamcağız bu teklifi kabul edince, önce hazret-i Hasen, sonra da hazret-i Hüseyin güzel bir abdest aldılar. İhtiyâr, bunlara dikkatle bakıyordu ve sonunda; -Evlâtlarım! Abdest almasını şimdi ben sizden öğrendim meğer yanlış alan benmişim demiştir. İbrâhîm aleyhisselâm, bir gün 200 mecûsîye ziyâfet vermişti. Ziyâfetten memnun kalan Mecûsî topluluğu, İbrâhim aleyhisselâma; -Bize ne emredersen yapalım dediler. İbrâhîm aleyhisselâm da; -Sizden bir dileğim var, buyurdu. -O nedir? dediklerinde, -Benim Rabbime bir kere secde etmenizi istiyorum dedi. Kendi aralarında müzakere ettiler ve; "Bu ihtiyârın ihsânları, ziyâfetleri meşhûrdur. Bunu kırmayıp, bunun Rabbine bir kere secde eder, sonra gidip yine tanrılarımıza tapınırız. Bir zararı olmaz" diye karar verip secdeye gittiler. Onlar secdede iken, İbrâhim aleyhisselâm; (Yâ Rabbî! Gücümün yettiği bu kadar! Daha fazlasını yaptırmak benim elimden gelmiyor. Bunları hidâyete, saâdete kavuşturmak, ancak senin kudretindedir. Bunlara iman nasîb eyle!) diye dua etti ve duâsı kabûl olup, hepsi iman ettiler. Güneş mi güçlü rüzgâr mı? İnsanlara karşı sert veya yumuşak davranılması konusunda şöyle bir hikâye anlatılır: Rüzgârla Güneş, hangisinin daha güçlü, kudretli olduğu üzerinde konuşurlar. Rüzgâr, gücüne güvenip; "Ben senden kudretliyim", Güneş de; "Her zaman kaba kuvvet işe yaramaz" der. Sonunda tecrübe etmeye karar verirler. Rüzgâr Güneşe, "Senden daha kudretli olduğumu şimdi sana göstereceğim. Bak şu ihtiyarın paltosunu sırtından nasıl çıkartacağım, gör!" der. Rüzgâr kuvvetle esmeye başlar. İhtiyar, açılan paltosunun iki yakasını hemen elleri ile sıkıca tutar. Rüzgâr, paltoyu sırtından bu hâliyle atamayacağını anlayınca, fırtınaya dönüşür, ama ihtiyar paltosuna daha çok sarılır. İşi sağlama almak için de düğmelerini iyice ilikler. Bunun üzerine Güneş, "Sen beceremedin, bak şimdi ben güzellikle, tatlılıkla ihtiyarın paltosunu şimdi nasıl çıkarttıracağım, gör" der. Saklandığı bulutun arkasından çıkan güneş, bir gülümsemeyle, tatlı bir sıcaklıkla ortalığı ısıtıverir. İhtiyar terlemeye başlar, sonunda kendiliğinden paltosunu çıkarır, neşe içinde yoluna devam eder... Güneş rüzgâra dönerek, "Gördün mü? Tebessüm, sıcak ilgi, nezâket ve dostluk, sertlikten kudretlidir. Gerçekte kuvvetli olmak, insanlara bir işi zorla yaptırmak değil, kendiliğinden yapacak hâle getirmektir" der. İsâ aleyhisselâm, bir gün havârileriyle beraber Yahûdîlerin yanından geçiyordu. Oradakiler, kendisine çok kötü şeyler söylediler. Bu sözlere rağmen onlara iyi ve tatlı cevaplar verdi. Yanındakiler; -Onlar, sana kötülük yapıyor, sen ise onlara iyi şeyler söylüyorsun dediklerinde, buyurur ki: -Herkes, başkasına, yanında bulunandan verir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.