Hak ağırdır ve de acıdır...

A -
A +

Hak ağırdır; ağır olduğu kadar da acıdır... Ve aynı zamanda faydalıdır. Hak sözü kabul etmek, nefslere ağır gelir. Bunun için, Peygamberler, davetlerine başladıkları zaman, hep itirazla karşılaşmışlardır. İslâm âlimlerine itiraz edilmesinin sebebi de, yine nefse, hak sözün ağır gelmesindendir. Bâtıl ise, hafif ve aynı zamanda belâlı ve zararlıdır. Bâtıl olan sözler ve işler, nefislere tatlı gelir. Nefislerine tabi olanlar, sonu zararlı ve belalı olan bâtıl yollara maalesef iltifat etmektedirler. Müslüman, hakka ve doğruya aşıktır. Bunun için kendini hep kusurlu ve hatalı kabul eder. Zaten mertlik de, suçu kendinden bilmektir. Peygamber efendimiz; (Haklı olduğu halde dahi, münâkaşa etmeyen kimseye, Cennette bir köşk verilecektir) buyurmaktadır. Resûlullah efendimiz bir gün Mu'âz ibni Cebel hazretlerine hitaben buyurdu ki: (Yâ Mu'âz! Sana vasiyyet ederim ki, takvâ üzere ol! Hep doğru söyle. Ahdine sâdık ol. Emânete hıyânet etme. Yetîmlere merhamet et. Komşunun hakkını gözet. Kimseye kızma. Hep tatlı konuş. Her müslümâna selâm ver. Kur'ân-ı kerîmin yolu olan fıkıh bilgilerini öğren ve bu bilgilerden ayrılma. Her işinde âhireti düşün. Hesâb gününe hâzırlan. Dünyâya gönül bağlama. Hep güzel, fâideli işler yap. Hiçbir müslümânı kötüleme. Yalancı şâhidlik yapma. Doğru sözü kabûl eyle!) Her şeyin, her işin bir gayesi bir kıblesi vardır. Müslümanın hedefi ise, Cenab-ı Hakkın rızâsı ve sonsuz saadet yurdu olan Cennet nimetlerine kavuşmaktır. Bunun için esas gaye, imanla ölmek, ölürken de Allah diyebilmektir. Allahı unutarak iş yapan, Cehennem ateşini talep etmektedir. Doğruyu kabul etmek ve kibir! Hak, doğru tektir. Bunu kabul etmek ise güçtür. Hakkı kabul ettirmek için zorlamak da, doğru değildir çünkü münakaşa çıkar. Fizikte bir kaide vardır. Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar ise, birbirini çeker. İki taraf da ben haklıyım derse, neticede kavga çıkar, geçim olmaz. Bir evde bile, karı kocadan birisi fâni yani yok olursa, o evde geçim olur. İkisi de diri ise geçim olmaz. Hakkın, doğrunun kabul edilmemesi, kibirdendir. Kibir ve bunu benden başkası bilmemelidir iddiası ise, insanları daima yalnız bırakır ve sevimsiz kılar. Çünkü bunun dibinde karşı tarafa güvensizlik vardır. Güven ise, sevginin barışın ve başarının temelidir. Güvenin kaybolduğu yerde hayat durur ve insanlar birbirine düşman olur, merhamet kaybolur. Bunların yuvaları yıkılır ve cenazelerine kimse gelmez olur. Halbuki, birlikte, beraberlikte, kardeşlikte, anlaşmada yani cemaatta rahmet vardır. İtiraz etmeyen, hakkı kabul eden ve kendini beğenmeyip haramlardan sakınanın kabına, rahmet dolmaya başlar, ihlâsı artar, istifade etmeye başlar. İşte bu istifadenin hasıl olup olmadığı, kimseye yük olmayıp, herkesin yükünü çekmeye başlaması ile anlaşılır. İtiraz eden, doğruyu kabul etmeyen kimse, sevimsiz ve asık suratlı olur. Güleryüzlü olmayanın ise, insanların itimadını, sevgisini kazanması zordur. Cömert olmayan, vermekten hoşlanmayan kimse de, insanların sevgisini kazanamaz. İhlâslı olmayanın, yani sırf Allah rızasını gözetmeyenin, yaptığı hizmetlerde insanlardan takdir veya maddi bir karşılık bekleyenin ise, ihlâsı zedelenir. Allahü teâlâ da, ihlâssız kimseyi muvaffak kılmaz. Doğruyu kabul ettirmekle değil, anlatmakla memuruz. Çünkü kalbleri çeviren Cenab-ı Hak'tır. Herkese iyilik yapamayız; fakat, hiç kimseye kötülük yapmaya da hakkımız yoktur. Herkes konuşurken hep "Ben" der. Benim dediğim, benim düşüncem, benim görüşüm diyerek kendini beğenir. Kendini beğenen kimsenin hakkı kabul etmesi ise çok çok zordur ama imkânsız değildir. Zira her insanda şef olmak arzusu vardır. Bu, insanın tabiatında vardır. Bu hâl yalnız yüzü âhirete dönük olanlarda olmaz. Her şeyin dayandığı bir temel vardır. Sevginin dayandığı temel ise, karşılıklı güvendir. İnsan güvendiği ve çok sevdiği biri için hayatını feda eder. Güven varsa, sevgi de vardır. Güven ve sevgi varsa, başarı da vardır. İnsanları, başarılı olmaları için zorlamak doğru değildir. Aksine onların, bulundukları yerde mutlu olmalarını sağlamalıdır. O da, güven ve sevgi ile olur. Zaten bir kimse, birini severse, ona güvenir. Seven ve güvenen kimse, hakka itiraz etmez, onu zevkle kabul eder. Deme var mı ben gibi?!. Hakkı kabul etmemekte en büyük tehlike, kibirlenmektir. Dünyada verilen bazı payelerle kibirlenen kimse, sonunda perişan olur. Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse, Cennete giremez. Hiç kimse elbise veya etiketinden dolayı makbul olamaz. Zira müslümanın şerefi, ilim ve edep sahibi olmasıyladır. Mal, mülk, makam hepsi geçicidir. Kalıcı olan, hakkı kabul edip, O'na ittiba etmektir. Zaten; (İnsanın şerefi, kıymeti, ilmi ve edebi ile ölçülür. Malı ve baba ve dedeleri ile değil!) buyurulmuştur. Şu beyit de her şeyi özetlemektedir: "Mal ve mülke olma mağrûr, deme var mı ben gibi. Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.