İmânlı olmanın şükrü...

A -
A +

Herkese her nimeti gönderen, herşeyi var eden, her varlığı, her ân varlıkta durduran yalnız Allahü teâlâdır. İnsanlarda görülen iyi ve üstün sıfatlar, cenâb-ı Hakkın lütfu ve ihsânıdır. Hayâtımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyleyebilmemiz, hep O'ndandır. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, duâları kabûl eden, dertleri, belâları gideren, rızkları yaratan ve sahiplerine ulaştıran yalnız O'dur. Allahü teâlâ, nimetlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Bütün nimetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, saâdet ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvîk buyuruyor. Cennetteki sonsuz nimetlere ve kendi rızâsına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberine imân etmemizi ve uymamızı emrediyor. Kişi, sevdiğiyle beraberdir... Allahü teâlânın kullarına ihsân ettiği nimetlerin en büyüğü, kendini onlara tanıtıp, imân etme nimeti ile kullarını şereflendirmesi, kıymetlendirmesidir. Her nimete şükretmek lazım olduğu gibi, bu nimete de şükretmek lazımdır. Zira sûre-i İbrâhîmin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Şükrederseniz, verdiğim nimetleri elbette arttırırım) buyurulmaktadır. Nisâ sûresinin, 146. âyet-i kerîmesinde de meâlen; (İmân eder ve nimetlere şükrederseniz, Allahü teâlâ, size azâb etmez!) buyurulmaktadır. Her verilen nimet, bir külfet karşılığıdır. Gelen nimetler ne kadar çoksa ve ne kadar büyükse, mesuliyeti ve şükrü de o nisbette büyük ve çok olur. İnanmak yani îmân, çok mühimdir. İmân, ufak bir şüpheyi götürmez. Şüphesi olan kimse, din âlimlerinden şüphesini sorarak ve öğrenerek, gidermelidir. Aksi takdirde, îmân nimeti, elden gider. İmânsız insan, dünyânın en bahtsız insanıdır. Çünkü, ebediyyen Cehennem azâbında yanmaya mahkûmdur. Bu sebepten dolayıdır ki, en büyük nimet, imân nimetidir. İmânlı olmanın şükrü ise, müslüman olarak birbirimizi sevmektir. Bu çok önemlidir. Peygamber efendimiz; (Bir kimse din kardeşini severse, bu sevgisini ona bildirsin!) buyurmuşlardır. Ayrıca herkes, sevdiğiyle beraber olacaktır. Dünyada kimi seviyorsa âhirette de onula beraber olacaktır. Kızdığı kimse ile değil, sevdiği kimse ile beraber olacaktır. Zira Peygamber efendimiz: (Herkes sevdiği ile berâber olur) buyurmuşlardır. Mü'minlerin birbirini sevebilmesi, öncelikle Resûlullah efendimizi sevmesine bağlıdır. Zira Peygamber efendimiz; (Bir kimse, beni kendi nefsinden ve ehlinden ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, bana îmân etmiş olmaz) buyurmaktadırlar. Muhabbetin yeri kalbdir... Birbirini sevenler, birbirlerinde hata, kusur, ayıp aramazlar. Dedi-kodu yapmazlar, gıybet etmezler. Beraber olmaktan zevk alırlar. Göremediği, konuşamadığı zamanlarda, birbirlerini özlerler. Kavuşmak, bir araya gelmek için can atarlar. Zira muhabbet, sevmek demek, hep berâber olmayı istemek, berâber olmaktan zevk, lezzet duymak demektir. İnsan sevdiğini hiç unutmaz. Muhabbetin yeri kalbdir. Kalbleri birbirine bağlayan bağ ise, muhabbet, sevgi bağıdır. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, Sultan Sencer'e hitaben buyurur ki; "Ey Sultan! Hak teâlâ, sana nimet olarak; doğru îmân, güler yüz, güzel ahlâk ve iyi ameller ihsân etmiştir. Bunlardan iyi amel işlemek senin elinde, diğerleri ise, hediye-i ilâhîdir. Mâdemki Allahü teâlâ bu nîmetleri sana ihsân etmiş, sen de dördüncüden, iyi amel etmekten kendini mahrûm etme ki, küfrân-ı nîmet etmiş olmayasın. Zira Allahü teâlâ, yarın kıyâmet günü, herkesi hesâba çekecek ve "Benim nîmetimin hakkını nasıl edâ eylediniz, nasıl yerine getirdiniz?" buyuracaktır." Şükür demek, Allahü teâlânın verdiği nimeti, ona karşı isyânda kullanmamak demektir. Nimeti elden kaçırmamak için de, onun şükrünü yerine getirmek lâzımdır. Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma hitaben: (Yâ Mûsâ! Bir kimse kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerimin şükrünü edâ etmiş olur. Bir kulum rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü edâ etmemiş olur.) buyurmuştur. Cehennemden kurtulmak için... Cehennemden kurtulmak önce imân etmekle, sonra da emir ve yasakları öğrenip bunlara uygun hareket etmekle mümkündür. Bilmeden yapılan ibâdetler makbul değildir. Çünkü, dört rekat olarak emredilen bir namaz, beş rekat olarak kılınamaz. Kılınırsa yanlış olur, kabul olmaz. Bunun için ilmihâl bilgilerini öğrenmek şarttır. Zira cahil sofu, şeytanın maskarası olur buyurulmuştur. Allahü teâlânın ihsân ettiği en büyük nimet imân nimeti olunca, bu nimeti korumak ve şükrünü edâ etmek, çok zor da olsa lazımdır. Fakat, nimetin sahibi büyük bilinir ve O'nun kullarına merhametle muamele edilir ve sevdikleri de sevilirse, bu nimetin şükrü yerine getirilmiş olur. Ayrıca imân nimetinin elden gitmemesi için de, sabah akşam şu imân duasını okumak lazımdır: (Allahümme innî e'ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a'lemü ve estağfirü-ke li-mâ lâ-a'lemü inneke ente allâmülguyûb.) Sabah duâsı, imsâktan, akşam duâsı ise, öğle namazından sonra okunmaya başlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.