Nefse en hoş gelen şey..

A -
A +

Nefs Allahü teâlânın düşmanıdır. Zevklerine kavuşmak için her kötülüğü yapmaktan çekinmez. İnsan haklarını, kanunları çiğner. Onun zevklerinin sonu yoktur. Bunun içindir ki, bütün kanunlar, nefslerin taşkınlıklarını önlemek için konmuştur. Nefsin taşkın zevkleri, insanı sefâlete, hastalıklara, âile fâcialarına, felâketlere sürüklemektedir. Nefs, bir kötülükler deposudur. Kendini iyi sanarak cehl-i mürekkeb olmuştur. Dünyada nefse en hoş gelen şey, mümin kardeşinin gıybetini yapmaktır. Nefs bundan haz duyar. Gıybet ettirmek için, sabahlara kadar değil, senelerce oturtur adamı ve uyku bile getirtmez. Nefs, gıybete daldığı zaman öyle bir zevk verir ki, gıybetini ettiği kimseyi kötülemek, ondan bahsetmek ve onu alt etmek için her türlü kılığa girer ve insanın da felaketini hazırlar. Nefs, gıybete dalınca, ruh mahvolur, perişan olur. Onun için kimsenin aleyhinde konuşmamalı ve konuşanları da dinlememelidir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Bir kimse, şu on şeyi kendine farz bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz: 1-Gıybet etmemeli, 2-Mümine sû-i zân etmemeli, kimseyi kötü bilmemeli, 3-Kimse ile alay etmemeli, 4-Harama bakmamalı, 5-Doğru söylemeli, 6-Kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın, kendisine yaptığı ihsânları, nîmetlerini düşünmeli, 7-Malını helâl yere harc edip, haramlara vermemeli, 8-Nefsi, keyfi için mevki-makam istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmeli, 9-Beş vakit namazı, vaktinde kılmayı birinci vazîfe bilmeli, 10-Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği îmân ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı." Bir gün Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin huzurunda; zamanın sultanını kötülediler. O gün oruçlu idi. Kötüleyene dönerek; -Eyvâh orucumuz gitti! buyurdu. -Siz kimseyi kötülemediniz ki! dendiğinde; -Evet, biz gıybet etmedik, ama dinledik. Gıybette söyleyen de dinleyen de aynıdır buyurdu. Ahmed bin Âsım Antâkî hazretleri buyuruyor ki: "İnsanın en kötü işlerinden birisi gıybet etmesidir. Bu yüzden, dünyâ ve âhirette zarara uğrar. Hattâ o yüzden ona buğzedilir. Melekler ondan uzaklaşır. Şeytanlar sevinir. Gıybet, amelleri boşa çıkarır. Herkes yanında sevgisini kaybeder. Değeri kalmaz. Gıybet ile söz taşımak, birbirine yakındır. İkisi de aynı şeyden doğar. İkisi de taşkınlık ve azgınlıktır. Azgın olmayan kimse bunlarla uğraşmaz. Söz taşıyan, kâtil gibidir. Gıybet eden ise, leş yiyen gibidir. Azgın kimse kibirlidir. İnsan nefsini bu hastalıklara kaptırınca, iftirâ günahına da girer. Böylece gıybet, kişinin nefsini temize çıkarmak istemesinden ve kendisini beğenmesinden doğar. Gıybetten, en büyük belâdan kaçar gibi kaçmak lazımdır. Çünkü o Kur'ân-ı kerîmde haram kılınmıştır." Bir kimse Ahmed bin Harb hazretlerine gelerek; -Efendim gıybet hakkında ne dersiniz diye süâl edince; -Bana kim düşmanlık yapıyor, kim beni gıybet ediyor ve hakkımda kötü söylüyor, keşke bilsem de ona altın ve gümüş göndersem. Benim işimde çalışarak kazandığı sevapları benim defterime geçirdiğine göre benim paramdan harcasın cevabını vermişlerdir. Gıybet beni bu hâle düşürdü! Ebû Câfer Haddâd hazretleri, gıybetin insanı felâkete düşüreceğini gösteren bir hâdiseyi şöyle nakletmiştir: "Yanımızda çok çalışan, çok ibâdet eden bir genç vardı. Bununla berâber bu genç, başkalarını çok gıybet ederdi. Bir ara kayboldu. Bir müddet sonra onu kötü kimselerin yanından çıkarken gördüm. Niye bu hâle düştüğünü sordum. O da; -Gıybet beni bu hâle düşürdü. Bu kötü insanlardan birine tutuldum. O mânevî hallerin hepsini elimden kaçırdım. Şimdi bunların yanından ayrılamıyorum dedi." İsmâil Fakîrullah hazretlerinin akrabâsından Abbâs isminde yaşlı biri huzûruna gelir. Ağzı eğilmiş, konuşamıyordu. İsmâil Fakîrullah hazretleri, akrabâsının o hâlini görünce üzülür ve ağlar. Sonra da mübârek eliyle ağzını mesh eder. Fâtiha sûresini okur, el kaldırıp, duâda bulunur. Allahü teâlânın izniyle o kimsenin ağzı düzelir, eski hâline gelir ve: -Efendim, beni affetmenizi istirhâm ediyorum. Bu gece arkanızdan uygun olmayan sözler sarf ederek gıybetinizi yapmıştım. Uyuduğumda gâibden bir sille, tokat gelip, bir vuruşta ağzımı bu hâle getirdi deyip tekrar tekrar af diler. İsmâil Fakîrullah hazretleri de; -Bize karşı olan kusurun bizden yana helâl olsun. Hak teâlâ sana hidâyet versin. Bundan sonra sakın bir kimseyi gıybet etmeyesin. Müminin mümini gıybet etmesi kesin olarak haramdır. Bizi gıybet etme ki, bizim gibi zelîl kulun sâhibi, azîzdir ve intikam alıcıdır. Dikkatli ol buyurur. Bir gün Hasan-ı Basrî hazretlerine birisi gelip; -Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti deyince; -Sen o zâtın evine niçin gitmiştin? diye sordu. O şahıs; -Misâfir olarak dâvet etmişti dedi. -Sana ne ikrâm etti diye sorunca; -Çeşitli yemekler ve meşrubat... cevabını aldı ve buna karşı; -Bu kadar yemeği içinde sakladın da, bir çift sözü saklayamayıp bana mı getirdin? buyurdu. Ve gıybet; Dırâr bin Mürre hazretlerinin buyurduğu gibi: "Gıybet etmek, annesi ile yetmiş kere zinâ etmekten daha kötüdür."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.