Dünya hayatı geçici...

A -
A +

Dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise sonsuz kalınacak şekilde yaratılmıştır. Geçici dünya hayatı, sonsuz ahiret hayatını kazanmak için bir kazanç yeridir. Herkes burada ne yaparsa, ahirette karşısına o çıkacaktır. Cennetteki nimetler ve Cehennemdeki azaplar, insanların dünyada yaptıklarının, nimet veya azap şekline çevrilmesidir. Herkes yaptığının karşılığını alacaktır. Bir kimsenin meşguliyeti ne ise, akıbeti de öyle olur. Bunun için herkes ne ile meşgul olduğuna iyi bakmalıdır. Ne aldığına ve bunun karşılığında neyi sattığına dikkat etmelidir. Dinini verip, dünyayı satın almaya çalışanlar, hem dünyalarını, hem de ahiretlerini harab ederler. Dünyayı verip ahireti satın almaya çalışanlar ise, dünyada da ahirette de rahat ederler, huzur içinde yaşarlar ve ebedi saadete kavuşurlar. Dünya hayatı elbette bir gün son bulacaktır. Zaten herkes öldüğü zaman, kendisi için dünya hayatı son bulmaktadır. Ayrıca Rabbimizin murad ettiği zaman geldiğinde, üzerinde yaşadığımız dünya da yok olacaktır. İmam-ı Gazali hazretleri dünya hayatının son bulması hakkında buyuruyor ki: "Allahü teâlâ, Sûr üfürüldükden sonra, kıyâmetin kopmasını murâd buyurduğu vakit, dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar. Denizlerin bazısı bazısına taşar. Güneşin nûru giderek simsiyâh olur. Dağlar toz hâline gelir. Âlemler birbirine girer. Yıldızlar, dizili incinin kopup dağıldığı gibi olur. Gökler gülyağı gibi erir. Allahü teâlâ, göklerin parça parça olmasını emreder. Yedi kat yerde, yedi kat gökte ve kürsîde diri olarak kimse kalmaz. Her canlı vefât etmiş olur ve eğer rûhânî ise, rûhu gitmiş olur. Her türlü varlık ölür. Yerde taş taş üstünde kalmaz. Göklerde hiç canlı kalmaz. İşte o zaman Allahü teâlâ: (Ey alçak dünyâ! Senin içinde tanrılık davası edenler ve ahmakların ilah tanıdıkları âcizler nerededir ve senin güzellik ve letâfetinle aldattığın ve âhireti unutturduğun kimseler nerededir?) buyurur. Sonra, Mü'min sûresinde bildirildiği gibi, meâlen: (Mülk kimindir?) buyurur. Hiçbir yerden cevap gelmez. Bunun üzerine Allahü teala: (Vâhid ve kahhâr olan cenâb-ı Allahındır) buyurur. Bundan sonra Cenab-ı Hak: (Ben azîmüşşân, Melik-ü deyyânım. Yanî kıyâmet gününün tek hâkimi ve sâhibiyim. Benim verdiğim rızkı yiyip de, bana ortak koşanlar, benden başkasına ibâdet edenler nerededirler? Zâlimler, kendini beğenip kibirlenen ve öğünenler nerededirler? Şimdi mülk kimindir?) buyurur. Buna da cevâb verecek kimse bulunmaz. Bu hal, Allahü tealanın dilediği bir vakte kadar öylece devam eder ve sonra bütün canlılar, mezârlarından yeşil ot gibi biterek kalkarlar. Cennet elbisesi giydirilenler İnsanlar kabirlerinden ve yanıp kül oldukları, çürüdükleri yerlerden kalktıkları vakit görürler ki, dağlar atılmış pamuk gibi, denizler susuz kalmış, yer ise, kendisinde ne eğrilik, ne de yükseklik var. Hepsi dümdüz olmuş, bir kâğıt sayfası gibi görünür. İşte insanlar, kabirlerinin üzerine oturdukları vakit, çıplak olarak, her tarafa hayret ve düşünceli bir şekilde bakarlar. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: (İnsanların her biri elbisesiz olup, hepsi çıplak oldukları hâlde haşr olunurlar) buyurmuşlardır. Fakat gurbette elbisesiz olarak vefât etti ise, onlara Cennetten elbise getirilir ve giydirilir. Şehîdlerin ve sünnet-i seniyyeye yani İslâmiyetin hükümlerine uyup o şekilde vefât etmiş olanların iğne deliği kadar elbisesiz yeri kalmaz. Zîrâ Peygamber efendimiz: (Ey ümmetim ve Eshâbım! Siz ölülerinizin kefeninde mübâlağa ediniz! Zîrâ, benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar. Hâlbuki diğer ümmetler çıplaktırlar) buyurmuştur." İmam-ı Gazali hazretleri, kıyamette olacak olan hadiselerden bir kısmı hakkında böyle buyurmaktadırlar. Bu anlatılanlar elbette olacak ve elbette hepimiz bunları göreceğiz. Nefis ve şeytan, insana ölümü ve ölümden sonraki hayatı düşündürmek istemez. Her ikisinin de vazifesi, insanın imânını çalmak, haramlarla, günahlarla meşgul ettirmektir. Böylece imânsız olarak ölmemizi istemektedirler. En kolay işlenen günah! Zina etmek, büyük günahlardandır. Şeytan ve nefis bu günahı bazılarına yaptırtamaz. Ancak bundan yani zinadan daha büyük günahı hemen hemen herkese kolayca yaptırtabilmektedirler. Zina etmekten daha büyük günah olan gıybeti, oturduğu yerde herkes rahatlıkla işleyebilmektedir. Bir kimse dedi-koduya başladığı zaman, şeytan, o kimsenin yüzünü okşar ve daha çok dedi-koduya dalmasına yardımcı olur. Halbuki yapılan dedi-kodu, sevapları alıp götürmekte, dedi-kodusu yapılan kimsenin günahları da kendi üzerine yüklenmektedir. Ahireti düşünen akıllı bir kimse, kazandığı sevapları, sevmediği kimseye hiç verir mi? Ama sevmediği kimsenin dedi-kodusunu, gıybetini yaparak rahatlıkla sevaplarını ona vermekte ve günahlarını da yüklenmektedir. Bu sebeple, neyi alıp sattığımıza çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Dünya hayatını, âhiret hayatı için kazanç yeri görüp, buna göre çalışanlara müjdeler olsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.