Alan değil veren kurtulur...

A -
A +

İnsan, hayatta iken kendini vermeye alıştırmalıdır. Zira bir gün en kıymetli şeyini yani canını, ruhunu verecektir. Eğer insan, kendini vermeye alıştırırsa, can vermesi kolay olur. Dinimiz, almayı değil, vermeyi emretmektedir. İnsanların sıkıntılarına katlanmak, kahırlarını çekmek, yardımlarına koşmak, müşkillerini halletmek, hep vermektir yani fedakarlıkta bulunmaktır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki; (Şu üç şey için yemin ederim: Sadaka vermekle asla mal eksilmez. Öyle ise sadaka verin! Zulüm gördüğü şahsı, Allah rızası için affeden, dünya ve ahirette aziz olur. Öyle ise affedin! İsteme kapısını açana da, Allah fakirlik kapısını açar.) Yükselen, olgunlaşan insanlar, hep vererek yükselmiş ve olgunlaşmışlardır. Dinimizde esas olan, nazlanmak değil, naz çekmek yani yük çekmektir. İnsanların yükünü çeken kimse, olgunlaşmaya, istifade etmeye başlamış demektir. Peygamber efendimiz; (Veren el, alandan yüksektir) buyurmuşlardır. Ârif odur ki!.. Ebû Ali Cürcânî hazretleri: "Ârif; tamamiyle gönlünü Allahü teâlâya, vücûdunu halka hizmete veren kişidir" buyurmuştur. Her şeyi yaratan, veren, ihsan eden Allahü tealadır. İnsanlar, isyan ettiği, emirlerini dinlemediği halde rızıklarını kesmemiştir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Bütün mahlûklara her nimeti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi vareden, varolmak nimetini veren Odur. Her ân, varlıkta durduran da Odur. Kâmil, iyi sıfatlar, insanlara, Onun rahmeti ile, acıması ile verildi. Hayât, ilim, semi, basar, kudret ve kelâm sıfatlarımız hep Ondandır. Sayılamıyan nimetleri hep O vermektedir. İnsanları sıkıntıdan kurtaran Odur. Duaları kabûl eden, belâlardan kurtaran hep Odur. Öyle bir Razzakdır ki, kullarının rızklarını, günâhlarından dolayı kesmiyor. Affı ve merhameti o kadar boldur ki, günâh işleyenlerin yüz karalarını meydâna çıkarmıyor. Hilmi o kadar çokdur ki, kullarının cezâlarını vermekte acele etmiyor." Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (Allahü teâlânın ahlâkı ile huylanınız!) buyurmuştur. Meselâ, Allahü teâlânın sıfatlarından biri Settâr'dır. Yanî günahları örtücüdür. Müslümânın da din kardeşinin ayıbını, kusûrunu örtmesi lâzımdır. Allahü teâlâ, kullarının günâhlarını affedicidir. Müslümânlar da, birbirlerinin kusûrlarını, kabâhatlerini affetmelidir. Allahü teâlâ kerîmdir, rahîmdir. Yanî lutfü, ihsânı boldur ve merhameti çoktur. Müslümânın da cömert ve merhametli olması lâzımdır. Rislân Dımeşkî hazretleri: "Ahlâkın en güzeli, gücü yettiği halde affetmek ve kendi ihtiyâcı olan şeyi cömertçe vermektir" buyurmuştur. Abdullah-ı Ensârî hazretleri buyurdu ki: "Sana iyilik eden kimsenin esiri olursun. Ona karşı boynun bükük olur. Kendisine iyilik ettiğin kimseye karşı ise, tam tersi olur. Onun için, dâima herkese iyilik etmeli, faydalı olmaya çalışmalıdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte; (Veren el, alan elden üstündür) buyurulmuştur." Veren kimse, her zaman itibarlı ve aziz olur. Almaya, istemeye alışan kimse de, zillete düşer. Zira Peygamber efendimiz; (Açgözlü olmaktan, istemekten sakının! Tamah, fakirliğin ta kendisidir) buyurmuşlardır. "Önce beni asın!" Ebü'l-Hüseyin Nûrî hazretlerini, kendi zamanında yaşıyan birkaç evliya ile beraber, hasetçinin biri, halifeye şikayet etmişti. İşin aslı iyice araştırılamadığından hepsinin de idam edilmesi emredildi. Onlardan birisi idam edilmek üzere çağrılınca, Ebü'l-Hüseyin Nûrî hazretleri, hemen ileri atılıp; -Önce beni idâm edin dedi. Cellâd; - Kılınç, kendisine koşulacak bir şey değildir. Niçin acele ediyorsun? Sana henüz sıra gelmedi deyince, Ebü'l-Hüseyin Nûrî hazretleri; - Bizim yolumuz îsâr yâni arkadaşını, kendine tercih etme, fedâkârlık yoludur. En kıymetli ve tatlı şey candır. Ben kendimi fedâ edip, birkaç sâniye de olsa bu kardeşlerimin yaşamasını arzu ediyorum cevabını vermiştir. Bu hali gören halife, onların durumunu tekrar tahkik ettirir ve bunların Allah adamı olduğunu anlayıp, özür diler ve serbest bırakır. Gıda gibi olmalıdır... Mümin gıda gibi olmalıdır. Her zaman ona ihtiyaç duyulmalıdır. Vermeye alışan, yük çeken kimse, gıda gibi olur. Yoksa yüzü dünyaya dönük olan yani almaya alışan kimse, herkesle kavgalı olur. Yüzü ahirete dönük olan kimse ise, herkesin yükünü çeker yani hep verir ve herkesle de barışık olur. İnsanların sıkıntılarına katlanmak güzel ahlaktır. Bunun için bir Müslüman, kendisi hakkında; "İnsan ancak bu kadar iyi olabilir" dedirtmek için gayret etmelidir. Kendisine böyle söylenen kimseye müjdeler olsun. Bir kimse, kırıldığı kimselere iyilik edebiliyorsa, onlara hediye verebiliyorsa, rahat eder, huzurlu olur. Din büyükleri; "Kalbi en fazla nurlandıran şey; kızdığınız kimseye dua etmektir" buyurmuşlardır. Fütüvvet yani mertlik, bizi sevmeyene ihsanda bulunmak ve sevmediğimiz kimse ile tatlı konuşmaktır. Zaten vermeyen, fedakarlıkta bulunamıyan kısacası Cömert olmayan kimse, insanların sevgisini kazanamaz. Sözün özü, din büyüklerinin buyurduğu gibi; "Başkasına yük olan alçalır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.