Sevdiğinin sevdiklerini sevmedikçe...

A -
A +

Seven, sevdiğinin sevdiklerini sever ve sevmediklerini de sevmez. Ayet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler, Allahü teâlânın inkâr ve isyân edenlere düşman olduğunu, açıkça bildiriyor. İnkâr ve isyân edenler, Allahü teâlânın düşmanı olmasalardı, buğd-i fillah yani Allah için sevmemek, vâcib olmazdı. Ayrıca buğd-i fillah, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturacakların en üstünü ve îmânın kemâline sebep olmazdı. Hadîs-i şerîfte; (Bir kimse, Allahü teâlâyı sevmezse ve Allahü teâlânın düşmanlarını düşman bilmezse, hakîkî îmân etmiş olmaz. Mü'minleri Allah için sever ve kâfirleri düşman bilirse, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfte de; (Allahü teâlâ, bir Peygambere vahyetti ki, falan âbide söyle: "Dünyâda zühd ederek, nefsini râhata kavuşturdun ve kendini kıymetlendirdin. Benim için ne yaptın?" Âbid sordu: "Yâ Rabbî! Senin için ne yapılır?" Allahü teâlâ buyurdu: "Düşmanıma, benim için düşmanlık ettin mi ve sevdiğimi benim için sevdin mi?") buyuruldu. Sevenin, sevgilinin sevdiklerini sevmesi ve sevmediklerini sevmemesi lâzımdır. Bu sevgi ve düşmanlık, insanın elinde değildir. Sevginin îcâbıdır ve kendiliğinden hâsıl olur. Dostun dostları, insana sevimli görünür. Düşmanları, çok çirkin görünür. Bir kimse, birisini seviyorum derse, onun düşmanlarından uzaklaşmadıkça, sözüne inanılmaz. "Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz" sözü meşhûrdur. Şeyh-ul-islâm Abdüllah-ı Ensârî hazretleri: "Ben Ebül-Hasen Sem'ûnu sevmiyorum. Çünkü, üstâdım Hıdrîyi üzmüştü. Bir kimse, hocanı üzer, sen de ondan üzülmezsen, köpekten aşağı olursun" buyurmuştur. Resûlullahı sevmek farzdır Her Müslümanın, Peygamber Efendimizi çok sevmesi lâzımdır. Resûlullah Efendimizi sevmek herkese farzdır. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâyı seven, beni sever) buyurulmuştur. Peygamber Efendimizi sevmenin alâmeti de, O'nun dînine, yoluna, sünnetine ve ahlâkına uymaktır. Resûlullah efendimizi çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Zira hadîs-i şerîfte; (Bir şeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu. Ayrıca Peygamber Efendimiz; (Bir kimse, beni çocuğundan ve babasından ve herkesten dahâ çok sevmedikçe, îmân etmiş olmaz) buyurmuşlardır. Yani îmânı olgun olmaz. Allahü teâlâyı sevenin, Onun Resûlünü de sevmesi vâciptir. Sâlih kulları da sevmesi lâzımdır. Resûlullah Efendimizi seven kimsenin, Onun Eshâbının hepsini de sevmesi lâzımdır. Çünkü, bir hadîs-i şerîfte: (Eshâbımı seven, beni sevdiği için sever. Onları sevmeyen kimse, beni sevmemiş olur. Onları inciten, beni incitir. Beni inciten de, Allahü teâlâyı incitmiş olur. Allahü teâlâyı inciten kimse, elbette azâb görecektir) buyuruldu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hâsıl olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki, (Bir kimseye deli denilmedikçe, bu kimsenin îmânı tam olmaz!) buyuruldu. Kendisinde bu delilik bulunmayanlar, sevmekten mahrûmdurlar. Düşmanlık etmeyince, dostluk olmaz! Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak lâzımdır." Bir gün Peygamber Efendimiz; (Bir cemâati seven kimse, onların arasında haşrolunur) buyurunca, Ebû Zer Gıfârî hazretleri; "Yâ Resûlallah! Bir kimse, bir cemâati sevse, fakat onların yaptıklarını yapmasa, nasıl olur" diye sual etti. Resûlullah Efendimiz de; (Yâ Ebâ Zer! Sevdiklerinle berâber olursun) buyurdu. Hasen-i Basrî hazretleri, bu hadis-i şerifi açıklarken buyuruyor ki: "Bu hadîs-i şerîfler seni yanıltmasın! Sen iyilere, ancak onların iyi amellerini yapmakla kavuşabilirsin! Yahûdîler ve Hıristiyanlar, Peygamberlerini seviyorlar ise de, onlar gibi olmadıkları için, onların yanına gidemeyeceklerdir." İmâm-ı Gazâlî hazretleri ise; "Onların iyi amellerinden birkaçını veyâ hepsini yapmadıkça, yalnız sevmekle, onların yanına kavuşulamaz" buyurmuştur. "O, bu tâifeden değildir" Abdullah-ı Ensârî hazretleri anlatır: "Birisi, rüyâsında Peygamber Efendimizi gördü. Evliyâdan bir grup ile bir yerde oturuyorlardı. Herkes, O'nu dinliyordu. Birden semânın kapıları açıldı. Elinde ibrik ve leğen ile bir melek geldi. Melek, ibrik ve leğen ile herkesin önüne geliyor, orada bulunanlar ellerini yıkıyordu. Rüyâyı gören kimse en sonda bulunuyordu. Sıra ona gelince; "Leğeni kaldırın. O, bu tâifeden değildir" dediler. Melek de leğeni alıp götürdü. O kimse, Peygamber Efendimize dönerek; "Yâ Resûlallah! Ben bunlardan değilim ama, biliyorsunuz ki, sizi ve bunları çok seven birisiyim" dedi. Peygamber Efendimiz; "Bunlara muhabbet eden bunlardandır" buyurdu. Bunun üzerine melek, leğenle ibriği getirdi, o kimse de elini yıkadı. Peygamber Efendimiz o kimseye dönüp tebessüm ettiler ve; "Bize muhabbet ettikçe bizimlesin" buyurdular. O kimse bu rüyâdan sonra bu yolun büyüklerinden biri oldu." Abdullah bin Muhammed Mürteiş hazretlerine; "Kul ne ile muhabbete nâil olur?" diye sorulunca; "Allahü teâlânın evliyâsına dost olmak, düşmanlarına da düşman olmakla" cevabını vermişlerdir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.