Kötü olan, mal mevki değil...

A -
A +

Dinimizde, dünyâlık kazanmak için çalışmak, mal, mülk edinmek, mevki sahibi olmak, kötülenmemiş ve günâh da değildir. Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak günâhtır, kötüdür. Zira Peygamber efendimiz; (Dünyâ sevgisi, bütün günâhların başıdır) buyurmuşlardır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de; "Kalbinde zerre kadar dünyâ sevgisi olan veyâ kalbinde dünyâ ile zerre kadar ilgisi bulunan yâhut kalbine zerre kadar dünyâ düşüncesi gelen kimseye, Allahü teâlâyı tanımak nasîb olmaz" buyurmuştur. Kalb, muhabbet yeri, sevgi yeridir. Aşk, muhabbet bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünyâ sevgisi, yâhut Allah sevgisi bulunur. Dünyâ demek, harâm olan şeyler demektir. Zikir, ibâdet yaparak, kalbden dünyâ sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günâh işleyince, kalb kararır, hasta olur. Dünyâ muhabbeti kalbe yerleşerek, Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, hiç harâm karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur. Kalbine, nehirler gibi hikmet akıtır. Dünyâ muhabbetini, kalbinden giderir.) Kalbin hasta olması... Muhammed Pârisâ hazretleri buyuruyor ki: "İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin en zararlısı, kalbin kararması, hasta olması, yani dünyâ sevgisinin kalbe yerleşmesidir. Bu sevgi, kötü arkadaşlardan ve lüzûmsuz şeyler okumaktan, seyretmekten hâsıl olur. Çok uğraşarak, bunları kalbden çıkarmalıdır. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Kalbin hasta olması, Allahü teâlâyı unutmasıdır. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki; kalbi temizlemeye ve nefsi ezmeye çalışmayanlara, zevklerini, şehvetlerini bırakmayanlara bu nimeti ihsân etmez." Allah adamlarının, evliyânın kalbinde, dünyaya karşı muhabbet olmaz. Zaten kalbinde dünya sevgisi olan kimse, Allah adamı, evliyâ olamaz. Allah adamlarını, yalancılardan ayıran fark, kalblerinde zerre kadar dünya sevgisinin olmaması, her sözlerinin, her hareketlerinin İslâmiyyete uygun olması, yanlarında bulunanların kalblerinde, Allahü teâlânın korkusu ve sevgisi hâsıl olması ve başka şeylerden soğumalarıdır. Evliyâ ile münâsebeti olanlarda, bu alâmetler hâsıl olur. Münâsebetleri olmayanlar, zâten her şeyden mahrûmdur. Abdürraûf bin Alî Menâvî hazretleri kendisini sevenlerden birinin şöyle naklettiğini haber vermektedir: "Ebû Muhammed-i Basrî hazretlerini ziyâret için Basra'ya gelmiştim. Geçtiğim yerlerde hayvan sürüleri, arâziler, hurmalıklar gördüm. Bunların kime âit olduğunu sordum. Ebû Muhammed hazretlerine âit olduğunu söylediler. Hatırıma; 'Bunlar hükümdarların işidir. Acabâ Allah adamlarından birisi, kalbini böyle şeylerle niye meşgûl ediyor?' diye bir düşünce geldi. Bu düşüncelerle yoluma devâm ettim. Kur'ân-ı kerîmden En'âm sûresini okuyordum. Kalbimden öyle niyet ettim ki, o zâtın kapısına vardığım zaman hangi âyet-i kerîmeyi okuyor olursam, o âyet benim hâlimi bildirsin. Bu niyetlerle ve En'âm sûresini okuyarak, o zâtın dergâhının eşiğine ayağımı koyduğumda, En'âm sûresinin; (Onlar ki, Allahü teâlânın kendilerini hidâyetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü...)meâlindeki 90. âyetini okuyordum. Ben henüz içeri girmek için izin istemeden, hizmetçi acele ile çıkıp beni karşıladı ve Ebû Muhammed hazretlerinin yanına götürdü. Bu hâle çok hayret ettim. Ebû Muhammed hazretleri, ismim ile hitâb ederek: 'Yâ Ömer! Benim malım diye yeryüzünde gördüğün şeylerin hepsi emânettir. Onlara âit en ufak bir muhabbet, bu kulun kalbinde yoktur. Allah adamları bunları, Allahü teâlânın dînine hizmet ve O'nun kullarına yardım için ellerinde bulundurur. Ama zerre kadar bunlara muhabbet etmez ve bunlarla kalbini meşgûl etmez. Zâten, kalbinde zerre kadar dünyâ düşüncesi bulunan kimseye, Allahü teâlâyı tanımak nasîb olmaz. Nerede kaldı ki, bunlara gönül vermiş olsunlar' buyurdu. Bu hâli görünce, hayretim ve Ebû Muhammed hazretlerine olan muhabbet ve bağlılığım daha da arttı..." "Dünyâya bağlı görünürler!" İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Dünyâya gönül kaptırmayan, mal, mevki, şöhret kazanmak, başa geçmek sevdâsında olmayan din âlimleri, âhiret adamlarıdır. Âhiretteki sonsuz nimetlerin güzelliğini anlayan, dünyânın çirkinliğini ve kötülüğünü gören, âhiretin ebedî, dünyânın ise fânî, geçip tükenici olduğunu bilen bunlardır. Din büyüklerinden bazısı, dünyâyı seviyor, istiyorlar sanılır. Hâlbuki, içlerinde hiç dünyâ sevgisi, arzûsu yoktur. Sûre-i Nûrun 37. âyetinde meâlen bildirdiği gibi, (Bunların ticâretleri, alışverişleri, Allahü teâlâyı hâtırlamalarına hiç mâni olmaz.) Dünyâya bağlı görünürler. Hâlbuki, hiç bağlılıkları yoktur. Bahâüddîn-i Buhârî hazretleri buyuruyor ki; "Mekke-i mükerremede Minâ pazarında, genç bir tâcir, aşağı yukarı, ellibin altın değerinde alışveriş yapıyordu. O esnâda, kalbi, Allahü teâlâyı bir an unutmuyordu..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.