"Mü'min mü'minin aynasıdır"

A -
A +

İnsanın sûretine "halk" insanın kalbindeki kuvvete de, "hulk" denir. Hulk, yani huy, kalbdeki meleke, arzû, hâl demektir. İnsanın itikâdı, sözleri, hareketleri, hep bu kuvvetten meydana gelmektedir. İnsanın isteğe bağlı hareketleri, davranışları, hep huyunun eserleridir. Kötü huy, kalbin hastalığıdır ve tedâvîsi güçtür. Bunun için ilâçlarını iyi bilmek ve iyi kullanmak lâzımdır. Ahlâkı değiştirmek, kötüsünü yok edip, yerine iyisini getirmek mümkündür. Herkesin ahlâkı değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Ahlâk değişmeseydi, Peygamberlerin getirdikleri dinler faydasız, lüzûmsuz olurdu. Şu kadar var ki, bazı huylar pek yerleşmiş, rûhun hâssası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek, yok etmek çok zor olsa da, yine değişir. Zira Peygamber efendimiz: (Ahlâkınızı iyileştiriniz!) buyurmuşlardır. İslâmiyyet mümkün olmayan şeyi emretmez. Tecrübeler, ahlakın değişebileceğini göstermektedir. İnsanların, ahlâklarını değiştirmede, kötüsünü atıp iyisini kazanmaktaki kabiliyetleri, istidatları aynı değildir. Bu sebepten herkese aynı ilaç tavsiye edilmemiştir. Kötü huyların ilacı... Kötü huyların hepsi için müşterek ilaç; önce hastalığı, sonra bu hastalığın zararını, sebebini, zıddını ve ilâcın faydasını bilmek, öğrenmektir. Bunlardan sonra, insanın bu hastalığı kendinde teşhîs etmesi, araması, bulması gerekir. İnsan, bu teşhîsi, ya kendisi yapar veya bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlar. İnsan, başkasında gördüğü bir kusuru, kendinde arar ve kendinde bu kusuru tesbit edip, bunun tevdavisi ile meşgul olursa, bu yol da, kötü huylardan kurtulmak için bir ilâç olur. Çünkü Peygamber efendimiz: (Mü'min mü'minin aynasıdır) buyurmuşlardır. Îsâ aleyhisselâma, "Bu güzel ahlâkı kimden öğrendin" diye sual ettiklerinde: (Bir kimseden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen huylarından sakındım. Beğendiklerimi ben de yaptım) buyurmuştur. İnsan, kendinde bir kötü huyu tesbit edince, bu kötü huya yakalanmasının sebebini araştırması, bu sebebi yok etmeye ve bu kötü huyun zıddını yapmaya çalışması lazımdır. Zira kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmakla mümkündür ve bunun için de çok uğraşmak lâzımdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması zordur. Bir de, kötü şeyler, nefse tatlı gelir. İnsanın, kötü bir şey yapınca, hemen bunun ardından nefsine güç gelen şeyleri yapmayı âdet edinmesi de, bu kötülüklerden kurtulmak için faydalı bir ilaçtır. Nefs, kendine güç gelen şeyleri yapmamak için, onlara sebep olan kötü âdetini yapamaz. Kötü ahlâkın zararlarını okumak, işitmek de, faydalı bir ilaçtır. Hadîs-i şerîfte: (Allah katında kötü huydan büyük günâh yoktur) buyurulmuştur. Çünkü insan, kötü huyun günâh olduğunu bilmez. Bilmediği için, tövbe etmez ve bunu işledikçe de, günâhı kat kat artar. İyi huylu olmak isteyen... El Bâzinî hazretleri bir vaazında, güzel ahlâkın ve kötü huyların kaynağını anlatırken şöyle buyurmuştur: "Bütün güzel huylar kalbden, kötü huyların tamâmı ise nefsten doğar. İyi huylu olmak isteyen bir kimse, nefsini, dînin emir ve yasaklarına itâat eder bir hâle getirmeli, kalbinden de, Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisini çıkarmalı ve kalbini günahlardan, kötü düşüncelerden temizlemelidir. Böylece, kötü huylar, güzel ahlâka çevrilmiş olsun. Kalb temizlenip, nefs doğru yola girince, insanın her hâli değişir. Artık kimsenin ayıpları görülmez olur. Gözler, insanların hep iyi hâllerini görür. Onlara karşı kalbde bulunan katılık, acıma duygusuna, şefkat ve merhamete dönüşür. Kin, hased gibi düşmanlıklar terk edilip onlara nasîhat etmek, hep iyilik yapmak duyguları ortaya çıkar. İnsanlar arasında düşmanlıklar tamâmen ortadan kalkıp, herkes birbirine nasîhat etmeye başlar. Güzel ve tatlı nasîhatlerle, insanlar birbirini doğru yola çağırırlar. Cenâb-ı Hakkın rızâsına kavuşmak isteyen bir kimsede, nazlanmak kalmaz, korku başlar. Bu korku ondaki hâllerin iyiliğe çevrilmesi sebebiyledir. Kendisinde iyi hâllerin meydana çıktığı kimse, kusûrunu bildiği ve aczini anladığı için korkar ve kusurlarının hesâba sığmayacak kadar çok olduğunu bilir. Allahü teâlânın kendi üzerindeki hakkını, hiçbir zaman ödeyemeyeceğini, kendisine nasîb edilen sayısız nîmetlerin, hayırlı işlerin şükrünü yapmaktan âciz olduğunu anlar. İşte bu anlayışa erişen kimse, Allahü teâlâya hakkı ile kulluk etmeye başlar. Gönlündeki mâbûdlar teker teker yıkılıp gider. Hâlleri ve yaşayışı güzelleşir. Daha dünyâda iken, Cennet hayâtı yaşamaya başlar. Bu güzel huyların hepsi, Peygamberlerin, sıddîkların, evliyânın, sâlih kulların, ilmiyle amel eden âlimlerin ahlâkıdır." İnsaf ölçülerini aşma! Bayezid-i Bistamî hazretleri buyuruyor ki; "On şey insanı alçaltır: 1-Öfke ve hiddet, 2-Kin ve nefret, 3-Büyüklenme, 4-Zulüm ve haksızlık, 5-İnatçılık, 6-Cimrilik, 7-Başkasına ezâ ve cefâ etmek, 8-Mümin kardeşine saygısızlık, 9-Kötü huy ve fenâ ahlâk, 10- İnsaf ölçülerini aşmak."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.