Dünya, bir gölge gibidir

A -
A +

Dünyâ zıll-i zâildir yani kaybolan bir gölge gibidir. Gelip-geçici olan bu gölgeye güvenen, sonunda pişman olur. Dünyâ harâb olmak üzere yaratılmıştır. Bunun için nimetleri zehrli, safâları ise, kederlidir. Dünya, bedenleri yıpratır, emelleri arttırır. Kendini kovalıyandan kaçar ve kendinden kaçanı ise kovalar. Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Nimetleri geçici, hâlleri ise, değişicidir. Dünyanın sonu fenâ yani yok olmak, dinin gayesi ise rızasıdır. Bu dünya, haramları terkeden için nimet, ibadet eden için ganimet, ibretle bakan için hikmet, manasını anlayan için ise, selamet yeridir. Dünyada herkes misafirdir. İnsanın malik oldukları ise, emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur. Birgün Musa aleyhisselam yolda giderken, ağlayan bir kimse görür. Dönüşte, aynı kişinin yine ağladığını görünce, Cenab-ı Hakka: -Ya Rabbî! Bu kimse senin korkundan durmadan ağlıyor, senden af diliyor diye arzedince, Allahü teâlâ: -Ya Musa! Onun gözyaşları ile beyni de aksa yine affetmem. Çünkü onun kalbinde dünya sevgisi var buyurmuştur. Muhammed aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği zaman, şeytanlar İblisin başında toplanarak, üzüntülerini bildirirler. Bunun üzerine İblis onlara: Dünyayı severler mi? -Bunlar dünyayı severler mi? diye sorar. Onlar; -Evet, dünyayı sever derler. Bunun üzerine; -Öyleyse üzülecek birşey yok. Onlara birçok haksız kazanç sağlatırız. Lüzumsuz masraf yaptırırız ve lüzumlu yere para harcatmayız. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana gelir der. İsa aleyhisselam: "Dünyalık peşinde koşan, durmadan tuzlu su içen gibidir. İçtikçe harareti artar" buyurmuştur. Hazret-i Ali; "Dünya ile ahiret birer kuma gibidir. Birisini memnun eden, diğerini gücendirir. Eğer bütün varlığı ile helalinden dünya bana yönelse, üzerime bulaşacak bir pislikten kaçar gibi ondan kaçarım" buyurmuştur. Mâlik bin Dinar hazretleri; "Dünyalık için ne kadar üzülürsen, o nisbette ahiret sevgisi kalbinden çıkar. Âhiret için ne kadar üzülürsen, o nisbette dünya sıkıntısı kalbinden çıkar" buyurdu. Fudayl bin Iyâd hazretleri; "Dünyayı sevene, dünyaya düşkün olana her ne verilse doymaz, daha fazlasını ister" buyurdu. Ebu Süleyman Dârânî hazretleri; "Dünya bir binektir. Binebilirsen seni taşır, binemezsen o sana yüklenir ve seni öldürür" buyurdu. Hasan-ı Basrî hazretleri; "Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur" buyurdu. Îmân ile küfür birbirlerine zıt olduğu gibi, âhıret de, dünyânın zıddıdır. Dünyâ ve âhıret bir araya getirilemez. Âhıreti kazanmak için, dünyâyı yanî harâmları terketmek lâzımdır. Dünyâyı terketmek, iki türlüdür: Birisi, bütün harâm olan şeylerle berâber, mubâhları da, yanî günâh olmayan lezzetlerin çoğunu da bırakıp, yaşamak için zarûrî olan miktarını kullanmaktır. Yanî tenbel ve işsiz olarak oturup da, dünyânın zevk, keyf ve eğlencelerine dalmak yolunu bırakarak, her dürlü zevk ve lezzetinden vazgeçip, bütün zamânını, ibâdetle, müslümânların râhatları ve islâm dînini bilmiyenlerin, doğru yola kavuşmaları için lâzım olan ilmî ve teknik üsûlleri ve vâsıtaları, en ileri en üstün şekilde yapmak ve kullanmakla geçirmek bunlar için durmadan çalışmaktır. Dünyâ zevkini böyle çalışmakta aramak ve bulmaktır. Eshâb-ı kirâmın hepsi ve din büyüklerinin çoğu, böyle idi. Dünyâyı, bu şekilde terketmek, çok faydalıdır. Bundan maksat, islâmiyyetin emrettiği şeyleri yapmak için, bütün râhatı ve zevkleri fedâ etmektir. Kovalarsan kaçar İkincisi, dünyâda harâm ve şübheli şeylerden kaçıp mubâhları kullanmaktır. Bu kısım da, böyle zamânlarda, çok kıymetlidir. Dünyâ insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Ölümden önce olan herşeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyâdan sayılmaz. Âhıretden sayılırlar. Çünkü dünyâ, âhıret için tarladır. Âhırete yaramıyan dünyâlıklar, zararlıdır. Harâmlar, günâhlar ve mubâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar islâmiyyete uygun kullanılırsa, âhırete faydalı olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhıret nimetlerine kavuşulur. Dünyâ ile âhıret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez. Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri buyurdu ki; "Dörtyüz hocadan ders okudum. Bunlardan dörtbin hadîs-i şerîf öğrendim. Bütün bu hadîslerden bir tânesini seçip kendimi ona uydurdum, diğerlerini bıraktım. Çünkü, kurtuluşu ve ebedi saâdete kavuşmayı bunda buldum ve bütün nasîhatleri hep bunun içinde gördüm. Seçtiğim hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz bir Sahâbîye buyuruyor ki: (Dünyâ için, dünyâda kalacağın kadar çalış! Âhıret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itâat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günâh işle!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.