Numune insan olabilmek için...

A -
A +

Numune insan, örnek alınacak, insanlara rehber olabilecek, yol gösterebilecek kimse demektir. Numune insanın, İslam ahlâkı ile mücehhez, bu ahlâk ile donanmış, hallenmiş olması gerekir. İnsanlara yol gösterecek, onlara rehberlik edecek kimsenin, güler yüzlü, tatlı dilli, gönül almasını bilen, kimsenin kalbini kırmaması ve yüzünün âhirete dönmüş olması lazımdır. Numune insanlar, önce âhiret, sonra dünya ve önce senin hakkın, sonra benim hakkım derler. Numune insanlar, her halleriyle kendilerini sevdirdikleri gibi, iyi, güzel halleri, insanlara da sevdirirler. Çünkü seven, sevdiğinin hâliyle hallenir, sevdiği gibi olmaya çalışır. Bu hâl, insanın cibilliyetinde, yaratılışında mevcuttur, elinde olmadan yapar. Esasen, güzel ahlâkı, güzel hâlleri insanlara sevdirmek, kendimizi sevdirmekle mümkün olur. Kim Allahü teâlâdan korkarsa, haram işlemezse, bütün mahlukat ona itaat eder. Cenâb-ı Hak da böyle olan kulunu aziz eder. Kim de, Allahü teâlâdan korkmaz, haram işlerse, Hak teâlâ onu zelil ve rezil eder. Allahü teâlâdan korkup haram işlemeyen, aziz olur. Aksini yapan ise, zelil ve rezil olur. 'Lisan-ı hal' yani insanın yaşayışı, halleri, 'lisan-ı kal'e yani sözlerine uygun olması lazımdır. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri; "Rehber yani doğru yolu gösterici olan bir kimse, Rabbi için her yönden ve her şeyden ayrılıp Allahü teâlâdan başkasına tapınmayı, ibâdet etmeyi terk ederek, gayriye yönelmekten ve meşgûl olmaktan kalblerini kurtararak, ihlâsla Hakk'a ibâdet eder ve şeytana uymaz" buyurmuştur. Müslüman, güvenilen insandır Allahü teâlânın bize nasıl muamele etmesini istiyorsak, biz de insanlara, Onun kullarına öyle muamele etmeliyiz. Müslüman, her halükârda Müslümandır. Müslümanlara karşı da Müslümandır, gayr-i müslimlere karşı da Müslümandır. Kısaca, herkese karşı Müslümandır. Müslümanlık vasfımızı, hiçbir zaman, hiçbir yerde değiştirmememiz lazımdır. Müslümanın vasfı, özelliği, numune olması ise, elinden ve dilinden herkesin emin olmasıdır. Müslüman, güvenilen insandır. Bir Müslüman olarak, bu güveni, güvensizlere karşı da, güvenilirlere karşı da korumak zorundayız. Ömer bin Abdülazîz hazretleri, yakın dostu olan hazret-i Sâlim'e mektup göndererek; "Kardeşim Sâlim! Allahü teâlâ beni halîfelik ile imtihan ediyor. Yemin ederim ki, kurtulamıyacağımdan korkuyorum. Bana, dedem hazret-i Ömer'in mektuplarını, hayâtı hakkında bilinenleri, Müslümanlara ve gayr-i müslimlere olan hükümlerini bildir. Hazret-i Ömer'i kendime nümûne kabûl ettim. Ona göre hareket edeceğim" diye yazmıştır. Numune insanlar, herkese karşı adaletli olurlar, farklı muameleden sakınırlar. Merhametlidirler ve affetmesini bilirler. Her iki tarafı dinlemeden, hiçbir kimse hakkında tek taraflı olarak karar vermezler. Hem kendilerine yapılan ve hem de kendilerinin yapmak istediklerinde sabırlı olurlar. Kızmazlar, soğukkanlı ve cesur olurlar. Sözlerini dinletebilmek için, kendileri, söz dinlemesini bilirler. İnsanlardan yanlarına kim gelirse gelsin, onlara karşı saygılı davranırlar. İnsanlarla fazla laubali olmazlar ve yerine göre yumuşak ve yerine göre de ciddi fakat her halükârda mert olurlar. Mertlik demek, herkesle iyi geçinmek demektir. Kendilerini üstün görmezler, kibir ve azametten çok uzak dururlar. Herhangi bir kimseyle görüşürken, özlü ve açık konuşurlar, işi sürüncemede bırakacak şekilde sözü uzatmazlar. Sahip oldukları işin, mesleğin hakimidirler, kâr ve zararın nereden geldiğini bilirler. Her zaman kendilerine düşünecek zaman ayırırlar. Hissî davranmazlar, sabit fikirli olmazlar. Özür dileyenin özrünü, makul ve münasipse, kabul ederler. Kendilerini dilleriyle ve halleriyle sevdirmesini bilirler. Yapamayacakları şeyleri vaat etmezler ve vaat ettiklerini de, mutlaka yerine getirirler. Su-i zan etmezler, ama geniş ihtimallerle düşünürler ve insanın her an hata yapabileceğini unutmazlar. Hüsn-i zan ederler ama şeytan ve nefsi de unutmazlar. Muvaffakiyetleri Allahü teâlâdan, hezimetleri ise kendi günahlarından bilirler. Herkese merhametle muamele ederler ve Peygamber efendimizin: (İnsanlara merhamet etmeyene, Allahü teâlâ merhamet etmez) sözünü asla unutmazlar. Dâimâ huzûr içindedir... Allahü teâlânın kaderine inanan bir Müslümân, dünyâda, dâimâ huzûr içindedir. Çünkü bu Müslümân, şuna inanmıştır: Kendisine gelen hayır ve şer, Allahü teâlâdandır. Allahü teâlânın takdîridir. Allahü teâlâdan gelen her şeyin, kendisi için iyi olduğunu, fenâ zannettiği şeyin sonunun, iyi olacağını düşünür ve böylelikle iç râhatlığını bozmaz. Felâketlere de, kolaylıkla göğüs gerer. İşte böyle bir insan, Allahü teâlânın sevgili kuludur. Bu sûretle o insan, âhiret saâdetine de ulaşmış olur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.