Can ve mal fedâ edebilmek...

A -
A +

Fedâ etmek, kendi isteği, arzusu, rızâsı ile, seve seve o şeyden vazgeçmek demektir. Maldan, isteklerden, zevklerden ve hele candan vazgeçebilmek kolay iş değildir. Çünkü bir şey için cânını fedâ etmek tam rızâ ve ihtiyâra yani isteğe bağlıdır. Bunun için Eshâb-ı kirâmın hepsi, Allahü teâlânın rızâsı, Resûlullah efendimizin muhabbeti ve İslâm dininin yayılması uğruna mallarını, canlarını, istirahatlerini seve seve fedâ ettiler. Makâm ve mevkilerini terk ettiler. Eshâb-ı kirâm, Peygamber efendimizin bir kere bile olsa sohbetinde bulunmakla, nefislerinin isteklerinden, tamâmen kurtuldular, kin ve düşmanlık gibi huylardan temizlendiler. İslâmiyyeti kuvvetlendirmek ve insanların en iyisine yardım etmek için, bütün güçleri ile çalıştılar, bu uğurda bütün mallarını fedâ ettiler. Resûlullah efendimize olan aşırı sevgileri uğrunda aşîretlerini, kabîlelerini, evlatlarını, hanımlarını, vatanlarını, evlerini, tarlalarını, ağaçlarını, terk ve fedâ ettiler. Bunun için Resûlullah efendimizin yolunda canlarını, mallarını fedâ eden, Ona yardım eden Eshâb-ı kirâmın hepsinin isimlerini saygı ve sevgi ile söylememiz bize vâcib oldu. Sevmek böyle olur!.. Eshâb-ı kirâmdan Hubeyb bin Adiy hazretleri ile Zeyd bin Desinney hazretlerini, müşriklerden, Lıhyan oğulları, hîle ile yakalayıp Kureyş müşriklerine satmışlardı. Müşrikler, Hubeyb bin Adiy hazretlerine, kendisini şehîd etmeden önce; -Dîninden dön seni serbest bırakalım dediler. -Vallahi dönmem! Bütün dünyâ benim olsa, bana verilse, yine İslâmiyyetten ayrılmam, cevâbını verdiler. Bunun üzerine müşrikler; -Şimdi senin yerine Muhammed aleyhisselâmın olmasını, Onun öldürülmesini ister misin? Sen de evinde râhat oturasın dediler. Hubeyb bin Adiy hazretleri; -Ben Medîne'de Muhammed aleyhisselâmın mübârek ayağına bir diken batmaması için bile, canımı fedâ ederim dedi. Müşrikler, Hubeyb bin Adiy hazretlerinin bu aşırı sevgisine hayret etmişler ve dahâ sonra da şehît etmişlerdi. Tâvûs bin Keysân hazretleri, hac seyahatlerinden birini şöyle anlatır: "Hacca gitmiştim. Yanımda bir de çocuk vardı. Binecek bir hayvanı ve yiyecek bir şeyi yoktu. Kendisine; -Ey çocuk, senin yiyeceğin var mı? dedim. Çocuk; -En iyi yiyecek takvâdır. Kerîmlerin evine giderken yiyecek götürmek uygun değildir, dedi. İhram kuşandığımızda hepimiz "Lebbeyk" dediğimiz halde, çocuk söylemiyordu. -Niçin Lebbeyk söylemiyorsun, dedim. -Red cevâbını duymamak için dedi. Bu söz üzerine çok ağladım ve dedim ki: "Bu çocuk reddolunmaktan korkarsa, biz reddolunur, kabûl edilmezsek hâlimiz nice olur." Daha sonra Mina'ya kurban kesmek için geldik. Kurbanlarımızı kestik, fakat çocuk kesmedi. O; "Ey benim Allah'ım! Herkes kurban kesiyor. Benim kurban kesecek hiçbir malım yok. Ancak, bu küçük vücûdumu senin rızân için kurban etmek istiyorum, kabûl buyur Allah'ım?" diyerek ağlıyordu. Çocuk, Kelime-i şehâdet getirerek canını, cânâna teslim etti. Annesi hâdiseyi öğrenince, çok üzülüp ağladı. Şöyle bir ses duydu: "Ey hâtun! Senin çocuğun, benim rızâma kavuşmak için canını fedâ etmek istedi. Kabûl ettim. Eğer istersen seninkini de kabûl ederim..." Hacı Bayram-ı Velî hazretlerine talebe olanlar, Sultan Murâd Hanın verdiği fermân gereği, vergi vermiyor ve askere alınmıyorlardı. Bunun için pekçok kişi, vergi ve askerlikten kurtulmak için talebe olduğunu söylemeye başladı ve Ankara'nın mâlî ve askerî düzeni bozuldu. Sonunda Sultan Murâd Han, Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinden talebelerinin bir listesini istemek zorunda kaldı. "Kanlıgöl"deki imtihan!.. Hacı Bayram-ı Velî hazretleri de, Ankara'nın Kanlıgöl mevkiinde bir çadır kurdurdu ve; "Bize intisâb edenler, talebe olanlar burada toplansın" diye ilân etti ve talebesi olduğunu söyleyen herkes, akın akın gelip meydanı doldurdu. Hacı Bayram-ı Velî hazretleri; "Dervişlerim, müridlerim! Bana intisâb eden talebelerimi bugün burada kurban etmem emrolundu. Canını, malını bana feda eden, çadıra girsin" buyurdu. Bütün talebeleri bir korku aldı. Bir uğultu yükseldi. Vergiden kaçmak için talebe görünenler; "Bu ne biçim mürşit; bu nasıl müritlik" diye söylenip duruyorlardı... Hacı Bayram-ı Velî hazretleri de, elinde bir bıçakla çadırın kapısında beklemeye başladı. Bu sırada, bir erkekle bir kadın kalabalığı yararak doğruca çadıra girdiler. Arkalarından Hacı Bayram-ı Velî hazretleri de girerek, önceden çadıra koyduğu koyunu kesti ve kanlar, çadırdan dışarı çıktı. Kanı gören herkes kaçtı, kimse kalmadı. Daha sonra dışarı çıkan Hacı Bayram-ı Velî hazretleri; "Anladık ki, bu kadar talebemiz varmış. Bunlardan başka herkes, vergi vermek ve askerlik yapmak sûretiyle, devlete olan borcunu ödemelidir" buyurdu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.