Mihnete şükretmeyen nîmete şükredemez!

A -
A +

Dünyâ, âşıklarına mihnet, lezzetlerine aldanmayanlara nîmet, ibâdet edenlere kazanç ve ibret alanlara ise hikmet yeridir. Allahü teâlâ, dünyada dostlarını mihnet ve belâ içinde göstererek, düşmanlarının gözünden saklamıştır. Böylece dünyâ, imtihân yeri olmuştur. Cenâb-ı Hakkın dostları, görünüşte belâda, hakîkatte ise, zevk ve lezzettedirler. Ahirette azâb da mükâfât da devâmlıdır. Bunun için dünyadaki birkaç günlük belâ ve mihnet, devâmlı râhata sebep olmaktadır. Ayrıca müminlerin dünyâda elem, mihnet ve sıkıntı çekmesi, âhiret nimetlerinin kıymetini bilmeleri ve işledikleri günâhlara kefâret içindir. Bu sebeple mihnete, sıkıntıya sabır ve şükretmek gerekmektedir. İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretleri; "Mihnete şükretmeyen, nîmete şükretmez" buyurmuştur. Ahmed Cüryânî hazretleri, ticâret için Cüryân'dan Hindistan'a gidiyordu. Yolda çoluk-çocuğunun tâûn hastalığından vefât ettiklerini haber aldı. Bu acı haberin etkisinde iken kervan eşkıyâ baskınına uğradı. Şakîler kervandakilerin bütün mallarını aldılar. Ahmed Cüryânî hazretlerinin mallarını aldıktan sonra sol elini de bileğinden kestiler. Kendisine bu sebeple Yekdest, "tek elli" denildi. Bütün sıkıntılara rağmen... Ahmed Cüryânî hazretleri bütün bu sıkıntılara rağmen Rabbini zikrediyor ve sabrediyordu. Kervandakiler ondaki bu hâllere şaşıp; -Çocukların öldü. Malın mülkün gitti. Kolun bile kesildi. Buna rağmen sabrediyor ve sesini çıkarmıyorsun dediklerinde, cevâben; -Ey kardeşlerim! Bize gelen bu belâ ve sıkıntıların Allahü teâlânın takdîri ile olduğunu bilelim. Dünyânın esâsı mihnet, sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sıkıntının ise sabretmekten başka reçetesi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Şu üç sabır çok sevgilidir. Bunlar; tâatte, Hakka kullukta, günah işlememekte, belâ ve mihnet ânında sabırdır buyurmuştur. Akşemseddîn hazretleri sohbetlerinde buyururdu ki: "Kişinin kadrinin ve kıymetinin varlığı, mihnetlere, belâ ve musîbetlere sıkıntılara sabretmesiyle ortaya çıkar. Bu mihnet, dünyâlığın olmaması veya eksilmesi, elden çıkması ile olur. Sabredenlerin, sabırdaki sebatları sebebiyle iyilikleri; yâni sabır, tevekkül, kanâat ve hilm, yumuşaklık gibi güzel hasletleri artar. Böylece olgunlaşan insanın kalb aynasındaki kirler, cevherin hâlis hâle getirilmesi gibi temizlenir." Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerine; -Sabır nedir? diye sual edilince, cevaben; -Kalbin, nîmet ve mihneti aynı görmesidir. Mihnet yükünün ağırlığını kalbinde hissederek, musîbetleri sükûnetle karşılamaktır, buyurdu. Fahreddîn-i Râzî hazretleri buyuruyor ki: "Hayâtım boyunca tecrübe etmişim. Ne zaman bir işte, bir kimse, Allahü teâlâdan başkasına îtimâd eylese, bu îtimâdı onun, belâ, mihnet, sıkıntı ve zorluk çekmesine sebep olur. Ama Allahü teâlâya güvenip, yalnız O'na dayansa, istediği şey en güzel şekilde hâsıl olur. İşte bu tecrübe, küçüklüğümden şu anda içinde bulunduğum elli yedi yaşına kadar devâm etmiş ve kalbime iyice yerleşmiştir. İnsan için, Allahü teâlânın fadl ve ihsânından başka bir şeye güvenip îtimâd etmesinde, Allahü teâlâdan başkasından istemesinde hiçbir fayda yoktur. İnsan birisinden bir şey isterken, istediği şeyin o kimsede emânet bulunduğunu bilmeli, onun hakîkî sâhibinin Allahü teâlâ olduğunu hatırdan çıkarmamalı, isteklerini Allahü teâlâdan istemelidir." "Sıkıntılar, kalbi aydınlatır!" İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri buyurdu ki: "Mihnet ve acı, insanı bulunduğu mertebeden aşağı indirmez. Bilâkis başa gelen belâ ve musîbeti, kadere rızâ ile karşılamak iyi âkıbetlere vesîle olur. Ben bir taraftan diğer tarafa, bir memleketten başka memlekete gitmek sûretiyle çok meşakkat ve sıkıntılar çektim. Bütün akrabâlarımdan uzak kaldım. İşte birçok musîbet ve çilelerle geçirdiğim bu zaman, kırk seneyi geçiyor. Allahü teâlâ dilediğini yapar. Kimse O'na bunu niçin böyle yaptın diye soramaz. Güzel âkıbet, ancak Allahü teâlânın fermânı üzere meydana gelendir. Resûlullah efendimiz; (Benim çektiğim sıkıntıyı hiçbir peygamber çekmemiştir) buyurmuştur. İnsana gelen belâ ve sıkıntılar, kalbi aydınlatır. Belâ ve musîbet zamânında tecellî-i ilâhî meydâna geldiği için kalbi genişler. Bütün bunlardan dolayı en şiddetli meşakkat, peygamberler hakkında meydana gelmiştir. Onlarınkinden daha hafifi de evliyâda görülür." Şems-i Tebrîzî hazretleri, bir gün dostlarına şöyle nasîhatta bulundu: "Allahü teâlânın tâlibi olan kimselere, O'na kavuşmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meşakkat, dert ve belâlara katlanmaktan başka çâre yoktur. Huzura kavuşmak için her türlü derde, belâya sabretmek lâzımdır." Mihneti kendine zevk etmektir âlemde hüner, Gam ve neşe insanda, böyle gelir böyle gider.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.