"Hakk'ın hükmüne îtirâzı terk etmek"

A -
A +

Kibirlenmenin, kendini insanlardan üstün görmenin zıddına, aksine, tevâzu denir ki, kendini başkaları ile bir görmek demektir. İnsanın kendini, başkalarından üstün görmesi kibir olduğu gibi, başkalarından aşağı görmesi de zillettir. Dinimiz, her ikisinin de kötü huy olduğunu bildirmektedir. Bu iki kötü huyun ortası tevâzudur ve istenen de budur. Resûlullah efendimiz; (Allah için tevâzu edeni, Allahü teâlâ yükseltir. Kim de kibirlenirse, Allahü teâlâ onu rezîl eder) buyurmuştur. Allahü teâlâ, kullarına gönderdiği kitapların hepsinde, kibri ve gururlanmayı kötülemiş ve yasak etmiştir. Nahl sûresinin 23. âyetinde meâlen; (Allahü teâlâ, kibirli olanları elbette sevmez!) buyurulmakdadır. Hadîs-i şerîflerde, kibirli olanlar kötülenmiş, alçak gönüllü olanlar ise övülmüştür. Bir hadîs-i şerîfte; (Allah rızâsı için tevâzu edeni, yani kendini Müslümânlardan üstün görmeyeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyurulmuştur. Kullara kibirlenmek yakışmaz Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki; "Allahü teâlâ ilim, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur. Fakat, yalnız üç sıfatı kendine mahsûstur. Bu üç sıfattan hiçbir mahlûkuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, kibriyâ, ganî olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriyâ, büyüklük, üstünlük demektir. Ganî olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak demektir. Buna karşılık olarak kullanılan üç aşağı, alçak sıfat vermiştir. Bunlar da, zül ve inkisâr, yani aşağılık, kırıklık ile ihtiyâç ve fânî olmak, yok olmaktır. Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecâvüz etmek olur. Kullara kibirlenmek yakışmaz. En büyük günâhtır. Hadîs-i kudsîde; (Azamet ve kibriyâ bana mahsûstur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak istiyenlere, çok acı azâb ederim) buyuruldu. Bunun içindir ki, din âlimleri, tasavvuf büyükleri, her zamân, Müslümânlara tevâzu, alçak gönüllü olmayı emir buyurmuştur." Ahmed Siyâhî hazretleri oğluna hitaben; "Tevâzu ve alçak gönüllülükte toprak gibi, başkasına fayda vermekte meyveli ağaç gibi, cömertlikte akan nehir gibi, ihsân ve iyilik yapmakta deniz gibi, mâlâyâni, faydasız şeyleri konuşmamakta, sükût ve susmakta cansız varlıklar gibi, ayıpları örtmekte karanlık gece gibi olmaya çalış" buyurmuştur. Yûsuf bin Hüseyin hazretleri buyurdu ki: "Bütün hayırların hepsi, bir ev gibidir. Anahtarı da tevâzudur. Bütün kötülüklerin hepsi de, bir ev gibidir. Onun anahtarı da kibirlenmektir. Nitekim, Âdem aleyhisselâmın zellesinden dolayı tevâzu etmesi ile affa ve ikrâma kavuşması ve İblis'in kibirlenmesi, kendisine hiçbir şeyin fayda vermeyip zelîl olması buna delildir." Bir gün Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin huzûruna birbirlerine dargın iki kişi getirdiler. Onlara barışmalarını söyledi sonra da; "Allahü teâlâ, bâzı insanları su gibi latîf, mütevâzı, dâimâ aşağıya akıcı ve yumuşak huylu, bâzılarını da toprak, taş gibi sert mizaçlı yarattı. Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini, canlıların içerek hayatlarının devâm etmesini sağlar. O sulardan rûhlara ve bedenlere gıdâ temin edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmezse, topraktan ve sudan lâyıkıyla istifâde edilmez. Ey kardeşim! Bu arkadaşın toprak hükmünde olup, yerinden kalkmaz ve barışmaz ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaş. Herkes bilir ki, iki küs olan kimseden hangisi öbüründen önce davranırsa, Cennet'e ötekinden önce girecektir. Daha çok sevap kazanacaktır. Dolayısıyla, bu barıştan her ikiniz de istifâde etmiş olacaksınız" buyurdu. Bunu dinleyen iki küs kimse, daha çok sevap kazanmak gayretiyle hemen barıştılar. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "Bir kimsenin, Allahü teâlâya olan muhabbetinin hakîkî olup olmadığının alâmeti; kendisinde deniz misâli cömertlik, güneş misâli şefkat ve toprak misâli tevâzu gibi üç hasletin bulunmasıdır" buyurmuştur. Hakk'a teslim olmak Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine; -Tevâzu nedir? diye sual edilince, cevâbında; -Şefkat ve merhamet kanatlarını mahlûklar üzerine germen ve herkese karşı yumuşak davranmandır buyurmuştur. İbn-i Atâ hazretleri buyurdu ki: "Tevâzu, kim söylerse söylesin hakkı kabûl etmektir." Hakîm-i Tirmizî hazretleri; "Allahü teâlânın kullarına ve dînine hizmet edecek olanların, tevâzu ve teslimiyet sâhibi olması şarttır" buyurmaktadır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, bir gün oğlu Sultan Veled'e hitaben: "Oğlum! Eğer Cennet'te olmak istersen, herkes ile dost geçin, hiç kimseye kin tutma, herkese tevâzu göster. Zîrâ alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır" buyurmuştur. Netice olarak Fahr-ül-Fârisî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Tevâzu; Hakk'a teslim olmak, boyun eğmek, Hakk'ın hükmüne îtirâzı terk etmektir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.