Dünyaya ibret gözü ile bakabilmek...

A -
A +

Âleme, ibret nazarıyla bakmanın lazım olduğu, hatta 54 farzdan biri olduğu kitaplarda yazılıdır. Allahü teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlûkları düşünerek ibret alanları sever. Haşr sûresinin 2. âyetinde meâlen; (Ey akıl sâhipleri, başkalarından ibret alınız!) buyurulmuştur. Peygamber efendimiz de; (Tefekkür gibi kıymetli ibâdet yoktur) buyurmuşlardır. Ahmed bin Zerîn hazretleri, etrafına fazla bakmazdı. Sebebini sorduklarında; "Allahü teâlâ, gözleri, dünyâdaki intizâma, her şeydeki inceliklere ve Onun kudret ve azametine ibret ile bakmak için yarattı. İbret almadan, istifâde etmeden bakmak hatâdır" buyurmuştur. Îsâ aleyhisselâma; -Ey Allah'ın peygamberi, bize neyi tavsiye edersiniz? diye sual edildiğinde cevaben; -Sözünüz zikir, sükûtunuz fikir, bakışınız ibret olsun! buyurmuştur. Hâtim-i Esam hazretlerine; -Nasıl ve ne zaman dünyâya ibret gözü ile bakanlardan olabiliriz? diye sorduklarında, cevaben buyurur ki: -Dünyâda her şeyin sonunun harap, herkesin gideceği yerin de toprak olduğunu gördüğümüz zaman! Bir kimsenin evinden veya yakınından bir cenâze çıkar da o kimse bundan ibret almazsa, ona ne ilmin, ne hikmetin, ne de vaâz ve nasîhatin bir faydası olur. Tövbeyi terk edenler... Tûl-i emel sahipleri yani zevk ve safâ sürmek için çok yaşamayı isteyenler; ibâdetleri vaktinde yapmazlar, tövbe etmeyi terk ederler ve kalbleri katı olur. Bu sebepten ölümü hâtırlamazlar, vaaz ve nasîhatten de ibret almazlar. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; "Her kim, gördüğünden ibret almazsa, onun görmemesi görmesinden daha iyidir" buyurmuştur. Behlül-i Dânâ hazretleri, bir gün devrin halîfesi Hârûn Reşîd hazretleri ile karşılaşır. Halîfe; -Seni gördüğüme çok sevindim. Çünkü uzun zamandır seninle konuşmayı arzu ediyordum der. Hazret-i Behlül güler ve; -Benim böyle bir arzum yoktu cevâbını verir. Buna rağmen Hârûn Reşîd hazretleri kendisinden nasîhat isteyince, Behlül-i Dânâ hazretleri; -Ne nasîhati istiyorsun? Şu sarayına bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey müminlerin emîri! Yarın Cenâb-ı Hakkın huzûruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın her şeyden suâl olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamânında aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp gülecekler. Perişan hâlin orada meydana çıkacak, başka nasîhati ne yapacaksın? buyurur. Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretleri buyuruyor ki: "Yazıklar olsun, ömür geçti. Bir hayırlı iş yapamadım. Dünyânın vefâsız, yalancı olduğu, şimdi anlaşıldı. Hayâtı, hayâl oldu. Fitneleri, dertleri bitmedi. Ahbâb, arkadaşlar, öldüler, gittiler. Bu hâlleri görüp de, gafletten uyanmıyor, ibret almıyoruz. Pişmân olmuyoruz. Tövbe etmiyoruz. Gaflet devâm ediyor, günâhlarımız artıyor. Allahü teâlâ , Tövbe sûresinin 127. âyetinde meâlen; (Görmüyorlar mı ki, her sene, bir iki kere, dertlere, belâlara yakalanıyorlar. Yine tövbe etmiyor, pişmân olmuyorlar) buyurdu. Bu nasıl îmândır? Nasıl Müslümânlıktır? Ne kitapdan, ne sünnetten nasîhat alınıyor. Ne de, başa gelen dertlerden, hâdiselerden ibret alınıyor?!." Abdullah bin Mübârek hazretleri, gördüklerinden ibret alırdı. Yine soğuk bir kış günü Nişâbur pazarında giderken, sırtında yalnız bir gömleği olduğu için üşüyüp titreyen bir köleye rastlar. Ona; -Efendine söylesen de sana bir palto alsa olmaz mı? der. Köle de; -Efendime ne söyleyebilirim ki, o hâlimi görüyor ve biliyor cevabını verir. Bu cevap üzerine Abdullah bin Mübârek hazretleri feryâd edip yere düşüp bayılır ve kendine geldiğinde; -Sabrı ve kanâati bu köleden öğreniniz, buyurur. Pâdişâh olsan da... Behâeddîn Buhârî hazretleri, şahit olduğu bir hadiseyi şöyle anlatır: "Hak yolda ilerleyip, günahlardan arınmağa ve olgunlaşmağa çalıştığım günlerde, bir gün yolum bir kumarhâneye uğradı. İnsanların kumar oynadıklarını gördüm. Bunlardan iki kişi kumara öylesine dalmışlardı ki, hiçbir şeyin farkında değildiler. Böylece bir müddet devâm ettiler. Nihâyet birisi kaybettikçe kaybetti. Neyi varsa ortaya koydu, onları da kaybetti. Dünyâlık neyi varsa hepsi bitti. Buna rağmen, kumar oynadığı kimseye; -Bu kadar kaybıma rağmen, bu oyunda başımı dahî versem oyundan vazgeçmem, diyordu. Kumarbazın, kumar oynayıp bu kadar zarar ve ziyân görmesine rağmen, o oyuna olan hırsı bana ibret oldu. Hak yolunda yürüyüp daha da olgunlaşabilmek için, bende öyle bir gayret hâsıl oldu ki, o günden îtibâren hak yolda talebim her gün biraz daha arttı." Netice olarak dünya, ibret yeridir ve geçicidir. Şu beyitte ifade edildiği gibi; Pâdişâh olsan da, derler "er kişi niyetine", Var, musallada yatan mevtâya bak da, ibret al!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.