Günahların bağışlanabilmesi için...

A -
A +

Allahü teâlâ, tövbe edenleri sever, affeder. Tövbe için, kul hakkı bulunan günahlar için, hak sâhiplerine haklarını ödemek veyâ helâl ettirmek, gıybet ettiği kimselerden af dilemek ve rızâsını almak, yapmamış olduğu farzları kazâ etmek de farzdır. Bunlar, tövbenin kendisi değil, şartlarıdır. Bir lirayı sahibine geri vermek, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan ve yetmiş nâfile hacdan daha iyidir. Günâhı bir daha yaparsam tövbem bozulur diyerek, tövbe yapmamak doğru değildir, câhilliktir, şeytânın aldatmasıdır. Her günâhtan sonra, hemen tövbe etmek farzdır. Tövbeyi bir saat geciktirince, günâh iki kat olur. Tövbe ettim demek, tövbe olmaz. Çünkü, tövbenin sahîh olması için üç şart lâzımdır: 1- Hemen günâhı bırakmalıdır. 2- Günâh işlediğine, Allahü teâlâdan korktuğu için, utanmak ve pişmân olmak lâzımdır. 3- Bu günâhı bir daha hiç yapmamaya gönülden söz vermektir. Allahü teâlâ şartlarına uygun olan tövbeyi kabûl edeceğine söz vermiştir. Tövbemiz tövbeye muhtaç! Hasan-ı Basrî hazretleri tövbenin şartlarına uygun olarak hem dil, hem de hâl ile yâni günahları, haramı terk etmekle ve hak sâhipleriyle helâllaşmakla yapılması lâzım olduğunu bildirmiş, şartlarına uygun olmayan tövbenin tam tövbe olmadığını belirtmek için de; "Bizim tövbemiz de tövbeye muhtaçtır" buyurmuştur. Ahmed bin Âsım Antâkî hazretlerine; -Günah işlendiğinde, yapılacak en faydalı iş nedir? denildiğinde cevabında: -Bir kimse bir günahı yapıp, sonra onu gözünün önüne getirip, ölünceye kadar, ben Rabbimin emrine niçin karşı geldim, niçin bu günâhı işledim? diye pişman olup, bir daha, öyle bir günaha dönmemesidir, buyurmuştur ki, işte bu hal, tövbe-i nasûhtur, yâni bir daha günaha dönmemek üzere yapılan tövbedir. Seyyid Ahmed-i Bedevî hazretleri, talebesinden birisinin, tövbe-i nasûhun ne olduğunu sorması üzerine; "Tövbenin hakikati, geçmiş günahlara pişman olmak, gelecekte olacağa istigfâr etmek, affını istemektir. İşlenen günâha tamamen pişman ve bîzâr olmak, bir daha o günahı işlememeye cânu gönülden azmetmek ve bu çeşit bir tövbe ile kalbi temizlemekten ibârettir" buyurmuştur. Ahmed Câmî hazretlerine yirmi iki yaşında iken tövbe etmek nasîb olur. O yaşa kadar arkadaşları ile zevkü sefâ içinde yiyip içer. Bir gün içki getirmek sırası kendisine gelir. Bulundukları yerde kırk küp içkileri vardır. İçki almak için gidip baktığında hiçbirinde şarap bulamaz. Şaşırıp kalır. Sonra merkebi ile şarap almak için bağa gider. Oradaki şarapları merkebe yükler. Merkep yürümemekte inat eder. Hayvanı yürütmek için sertleştiği anda; "Ahmed! Niçin bu hayvanı incitirsin? Onu biz yürütmüyoruz. Biz irâde etmeden yürümeyeceğini bilmiyor musun? Arkadaşların özrünü kabûl etmezse, biz kabûl ederiz" diye bir ses işitir. Hemen yere kapanır ve; "Yâ Rabbî! Tövbe ettim. Bundan sonra hiç şarap içmeyeceğim. Emreyle merkep yürüsün. O insanlara mahcûb olmayayım" diye yalvarır. Merkeb yürümeye başlar. Arkadaşlarının yanına varıp şarabı önlerine koyduğunda, arkadaşları; -Sen de iç derler. -Ben tövbe ettim cevabını verdiği halde, arkadaşları içirmek için ısrâr ederler. Tam o anda; "Yâ Ahmed! Ellerinden al, iç ve içtiğin bardaktan onlara da içir" diye bir ses duyar. Bunun üzerine hemen alıp içer. Fakat şarap, Allahü teâlânın kudreti ile bal şerbetine çevrilmiştir. Orada bulunanlara da tattırır ve arkadaşları da tövbe ederler... Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bir gün talebeleriyle giderken, yollarının üzerinde akıldan özürlü olanların tedavi edildiği bir yere rastlarlar. Talebelerden birisi, orada tedâvi için bir şeyler yapmaya çalışan baştabibe yaklaşıp; -Günah hastalığı ile hasta olanlar için bir ilâcınız var mıdır? diye sorar. Baştabib cevap veremeyip susunca, ayağı zincirle bağlı bir hasta, Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin dua ve teveccühü ile şöyle der: "Kanâat kaşığıyla yemeli!" -O derdin ilâcı şöyledir: Tövbe kökünü istigfâr yaprağıyla karıştırıp, kalb havanına koyarak, tevhîd tokmağıyla iyice dövmeli. Sonra insaf eleğinden eleyip, gözyaşıyla hamur etmeli. Daha sonra Aşkullah ateşinde pişirip, muhabbet-i Muhammediyye balından katarak, gece gündüz kanâat kaşığıyla yemelidir... Ebû Bekir Kettânî hazretleri buyuruyor ki: "Tövbe, şu altı şeyi ihtivâ eder: Yaptığına pişman olmak. Bir daha günah işlemeyeceğine azmetmek. Kaçırdığı farzları yerine getirmek. Üzerinde olan hakları sâhiplerine vermek. Haramdan hâsıl olan vücuttaki fazlalıkları atmak. Bedene, günahın tadını tattığı gibi, ibâdet zevkini tattırmak." Netice olarak Ebû Abdullah Seczî hazretlerinin buyurduğu gibi; "Âzâlarıyla ve kalbiyle günâh işleyip de, sâdece dili ile tövbe eden, âzâsını ve kalbini günahlardan uzak tutmayan kimse ne kötü kuldur!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.