Paranın yeri, kalb değil ceptir...

A -
A +

Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. Kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir. Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyuruyor ki: "Para, mal ve mülk, kişinin zâhid olmasına mâni değildir. Dünyâlığı bulunmayan da zâhid sayılmaz. Dünyânın faydasız şeylerine aşırı düşkünlük olup olmadığı araştırılıp, ona göre hüküm verilir. Bir kimsenin elinde dünyâlığı vardır. Fakat zâhiddir. Bir kimsenin de dünyâlığı yoktur. Lâkin zâhid değildir. Mal, insanın silâhı gibidir. Yâni, insan canını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur." Rezzak olan yani rızıkları veren Allahü teâlâdır ve yarattıklarının rızıklarına kefil olmuş, kullarını bu sıkıntıdan kurtarmıştır. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. Kendimize değil, Allahü teâlâya güvenmeliyiz. Kul olarak bize düşen görev budur. Kuşlar gibi olmalıyız. Zira kuşlar, sabahleyin yuvalarından aç olarak çıkar, tevekkül edip sebeplere yapıştıkları için, akşama tok olarak dönerler. Niyet iyi olmazsa... Mal, mülk yani bunların sevgisi, bir kimsenin gönlüne, kalbine girerse, o kimseyi şımartır ve bu hal, onun sonu olur. Mal, mülk, iyi niyetle kullanılırsa faydalı olur. Niyet iyi olmazsa insanın felaketine sebep olur. Peygamber efendimiz zaman zaman; (Faydasız ilmi öğrenmekten, Allahü teâlâdan korkmayan kalbden, dünyâya doymayan nefisten, Allah için ağlamayan gözden ve kabûle lâyık olmayan duâdan Allahü teâlâ bizi korusun) buyururlardı. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Kalb yani gönül birden fazla şeyi sevmez. Bu bir şeye olan sevgisi kesilmedikçe başka şeyi sevemez. Kalbin mal, evlâd, mevki gibi çeşitli arzûları, bağlantıları ve sevdikleri görülür ise de bu sevgilileri hakîkatte hep bir sevgilisi içindir. O biricik sevgilisi de, kendi nefsidir. Onların hepsini, kendi nefsi için sevmektedir. Bunları, hep kendi nefsi için istemektedir. Nefsine olan sevgisi kalmazsa, nefsi için onlara olan sevgisi de kalmaz. Bunun içindir ki, kul ile Rabbi arasındaki perde, kulun kendi nefsidir. Kul, hep nefsini düşünmektedir. Bunun için perde, yalnız kendisidir. Başka hiçbir şey değildir. Kul, kendi nefsini düşünmekten büsbütün kesilmedikçe Rabbini düşünemez. Allahü teâlânın sevgisi onun kalbine yerleşemez." Kalb, muhabbet yeri, sevgi yeridir. Sevgi, muhabbet bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünyâ sevgisi, yahut Allah sevgisi bulunur. İbâdet yaparak, kalbden dünyâ sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günâh işleyince, kalb kararır, hasta olur. Dünyâ muhabbeti yerleşerek, Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Muhammed Pârisâ hazretleri buyuruyor ki: "İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin en zararlısı, kalbin kararması, hasta olması, yani dünyâ sevgisinin kalbe yerleşmesidir. Bu sevgi, kötü arkadaşlardan ve lüzûmsuz şeyler seyretmekten hâsıl olur. Çok uğraşarak, bunları kalbden çıkarmalıdır. Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlerin, bunlardan ve nefsi kuvvetlendiren, azdıran her şeyden sakınması lâzımdır. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki; kalbi temizlemeye ve nefsi ezmeye çalışmayanlara, zevklerini, şehvetlerini bırakmayanlara bu nimeti ihsân etmez." Atâ bin Meysere el-Horasânî hazretleri buyuruyor ki: "Dünyâ işleriyle uğraşırken âhiretinizi unutmayınız. Bir kimsenin dünyâda makam, mal ve mülk sâhibi olması, herkesin yanında sözünün geçmesi, âhirette Cehenneme düşmesine, ateşte yanmasına mâni olamaz. Orada hüküm, Allahü teâlânındır. Dilerse azâb eder, dilerse Cennetine koyar. Onun için bu dünyâda, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya, şu imtihan yurdunda, îmân edip, sâlih ameller yapan, iyiliği emredip, kötülükten alıkoyan, bu uğurda gelen sıkıntılara katlananlardan olmaya çalışmak lâzımdır." "Kalbini dünyâya bağlama!" Şeytanın vesvesesinden şikâyet eden birine, Ebû Ali Dekkâk hazretleri; "Kalbini dünyâya bağlama. Kalbinden dünya muhabbetini kökünden sök ki, üzerine serçe konmasın. Zîrâ böyle ağaçta şeytanın yuvası bulunur ve İblis'in kuşları gelip oraya konarlar" buyurmuştur. Ahmed Gazâlî hazretleri de; "Görülmüyor mu, insanlar Lâ ilâhe illallah diyor, fakat nefsinin arzu ve isteklerine, paraya ve dünyâya tapıyor. Yarın kıyâmet gününde Allahü teâlâ; "Ey kulum! Yalan söyledin" deyince ne cevap vereceksin. Halbuki sen, dünyâ malına ve paraya kulluk ediyorsun" buyurmaktadır. Netice olarak, İslamiyette paranın yeri, kalb değil ceptir. Para, Müslümanın kalbinde değil cebinde olmalıdır. Para, kalbde ise, bu kötüdür ve sevilmez...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.