Kendinden tiksinmeyen kurtulamaz...

A -
A +

Kibir, her iyiliğe engel olduğu halde, tevazu, her iyiliğin anahtarıdır. Kusuru başkasında arayan bir kimse, sevimsizleşir. Bunu hiç kimse sevmez ve böylelerinin etrafında insan kalmaz, hatta bunlar, dost edinemezler. Zira; "Toprak ol toprak, gül bitsin sende. Ancak topraktır kavuşan güle" buyurulmuştur. Mahsul, ovadaki sulu ve yumuşak toprakta yetişir, dağda, sert toprakta yetişmez. Hikmet de, mütevazı olanların kalbinde gelişir. Kibirli, kendini beğenenlerin gönlünde gelişmez. Takıyyüddîn Sübkî hazretleri buyurdu ki: "Düşündüm ve gördüm ki, bütün fesâdın başı kibirdir. Kibir, şeytanın büyüklenip kendini beğenmesi ile işlenen ilk günahtır. İnsan, kalbinde kibir hâsıl olduğu zaman, kendisini büyük görüp, başkalarını aşağı görür. Kibir, kalbi nasîhat kabûl etmekten ve emre itâat etmekten alıkoyar. Ama kalbde kendini hor ve hakîr görme hâsıl olunca, İslâm âlimlerine itâat eder ve sözlerini dinler. İslâm âlimlerinin söz ve nasîhatleri ona tesir eder ve Hakk'ı tanır. Nihâyet her hayır ve iyiliğe kavuşur." Tevazu ehli olmak için... Bir kimse, başını yükseğe kaldırırsa, tavana değer ve başı yaralanır. Şayet başını eğerse, tavan ona gölgelik eder ve kendini korur. Abdurrahmân Tafsûncî hazretleri buyuruyor ki: "Dinde farz ve vâcib olan emirler yerine getirilince, tevâzu sâhibi olmakla berâber, kahramanlık göstermenin bir zararı olmaz. Fakat sünnet, nâfile olan bir amel ve taleb edilen bir ilim, kibir ile berâber ise, hiçbir fayda vermez." Kibirden kurtulmak, tevazu ehli olmak için, yaşlı birini görünce, "Bu benden daha çok ibadet etmiştir", genç birini görünce, "Bu benden genç, benden daha az günah işlemiştir" demelidir. Bid'at sahibi veya bir kâfiri gürünce de, "Bu, hidayete kavuşabilir, ben de Allah saklasın sapıtabilirim. Şu andaki durum değil, netice önemlidir. İman ile öleceğimi bilmediğime göre, nasıl kibrederim?" demelidir. Bid'at ehline kızmak gerektiği halde, kibirlenmek caiz olmaz. Kızmak başkadır, kibirlenmek başkadır. Günah bataklığına düşmüş olanlara da bu gözle bakmalı ve "Onlar hidayete kavuşur, tövbe eder de, ben imanımı kurtaramazsam halim nice olur" diye düşünmeli, kendi sonundan korkmalı ve kimseye karşı kibirlenmemelidir. Mesela; bir hükümdar, göz bebeği olan biricik çocuğunu terbiye etmesi için hizmetçisine verip, "Kusur edince döversin" dese, hizmetçi, hükümdarın yanında çocuğun kıymetini bildiği için, hatasından dolayı çocuğa kızarsa da, kendini çocuktan üstün göremez, ona karşı kibirlenemez. Bunun gibi, bir Müslüman da, Allahü teâlâyı inkâr ve isyân edenlere, kızsa da, onlara karşı kibirlenemez. Muhammed Bâkır hazretleri; "Bir kimsenin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında da, o kadar noksanlık var demektir" buyurmaktadır. Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bir gün yolda giderken yanından geçen bir köpeği görür ve köpeğe değip necâset bulaşmasın diye eteklerini toplar. O anda köpek dile gelip, şöyle der: -Bendeki kir, üç defâ yıkamakla temiz olur. Ama senin nefsindeki kibir kiri, yedi deryâda yıkansa temiz olmaz!.. Bunun üzerine Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri, köpeğe; -Senin dışın pis, benim ise içim. Gel berâber olalım da belki birbirimize faydamız olur, der. Köpek de; -Sen benimle arkadaş olamazsın. Zîrâ halk beni horlar, sana tâzim eder. Beni gören taşlar, seni gören ise iltifâta başlar. Benim yarına yiyecek bir kemiğim bile yok, ama senin bir ambar dolusu buğdayın var, cevâbını verir. Bunun üzerine Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "Bir köpeğe bile yol arkadaşı olmaya lâyık değilim" diyerek çok üzülür ve ağlar. Kibir, hırs ve böbürlenme... Hâtim-i Esam hazretleri buyuruyor ki: "Şu üç halde iken seni ölümün yakalamasından sakın! Kibir, hırs ve böbürlenme halleri. Çünkü Allahü teâlâ kibirlenen kimseye en miskin kimseden gelen bir zillete düşürmeden, gururlanan kimseyi aç ve susuz bırakmadan, yemek istediği bir şeyin boğazından geçmesine mâni olmadan, hırslı kimseyi de idrâr ve necâsetin içinde bırakmadan bu dünyâdan ayırmaz." Netice olarak, bir kimse, herkesi haklı, kendisini haksız bulmadıkça, kendi kusur ve noksanlarını bırakıp, başkasının kusuru ile meşgul oldukça, manevi bakımdan zerre kadar ilerlemesi mümkün değildir. Nefsini aradan çeken, herkesle iyi geçinir, huzurlu olur. Bunun için nefsi aradan çekmeli, kimseyi tenkit etmemeli, kendini beğenmemeli hatta kendinden iğrenmelidir. Çünkü kendinden tiksinmeyenin kurtulması çok zordur. Din büyüklerinin sevdiklerine, talebelerine hep buyurduğu gibi: "Nefsinizi aradan çekin. Kimseyi tenkit etmeyin. Kendinizi beğenmeyin ve kendinizden iğrenin. Zira kendinden tiksinmeyen kurtulamaz. Yapmadığınızı söylemeyin. Bir gün mutlaka öleceğiz ve yaptıklarımızın hesabını vereceğiz."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.