Herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez

A -
A +

Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdîr etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve rûhunun rızıkları da bellidir. Rızık hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez ve kimse, kendi rızkını yemeden, bitirmeden de ölmez. Peygamber efendimiz; (Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdîr etmiştir) buyurmuştur. Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helâl yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevâb kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan rızka kavuşur. Fakat bu rızık, ona hayırsız, bereketsiz olur. Muhammed Ma'sûm hazretleri; "Rızık mukadderdir. Ziyâde ve noksan ihtimâli yoktur. Rızkın noksan veya ziyâde olması, Hak teâlânın husûsî fazlı iledir. Hiç kimsenin bunda bir katkısı yoktur" buyurmuştur. İnsanlar müşevveş-üz-zihn yani zihinleri karışık olarak yaratıldığı için, kendilerine, çalışmak emrolundu. Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Böyle olmakla berâber, çalışmak lâzımdır. Çünkü, Allahü teâlânın fiilleri, sebepler altında meydana gelir. Cenâb-ı Hakkın âdet-i ilâhiyyesi böyledir. "Niçin tâ buralara geldin?" Şakîk-i Belhî hazretlerinin, tövbe etmesine sebep olan hadise şöyle anlatılır: "Şakîk-i Belhî hazretleri ticâret için Türkistan'a gider ve merak edip bir puthaneye girer. İsteklerini yana yakıla puta anlatan bir putpereste; -Seni ve her şeyi yoktan var eden, alîm ve kudretli bir yaratanın var. Sana hiçbir fayda ve zararı olmayan puta tapacağına Allahü teâlâya ibâdet et, der. Putperest; -Eğer söylediğin doğru ise, O, sana senin memleketinde rızık vermeye kâdirdir. Mâdem öyledir, niçin tâ buralara kadar geldin? cevabını verir. Şakîk-i Belhî hazretleri, bu söz üzerine derin düşüncelere dalar ve Belh şehrinin yolunu tutar. Yolda gelirken bir mecûsi ile yolculuk yapar. Mecûsi, Şakîk-i Belhî hazretlerinin tüccar olduğunu öğrenince; -Eğer kısmetin olmayan bir rızık peşindeysen, kıyâmete kadar gitsen onu ele geçiremezsin. Şâyet kısmetin olan bir rızık peşindeysen onun arkasında koşmana lüzum yoktur. Çünkü sana ayrılan rızkın seni bulur der. Bu söze Şakîk-i Belhî hazretleri hayran kalır. Dünyâya karşı meyli azalır ve artık âhiret için çalışacağına kendi kendine söz verir. Bu düşüncelerle Belh şehrine gelir. O sırada Belh'de müthiş bir kıtlık vardır. İnsanlar yiyecek bir şey bulamamakta ve bu yüzden hiç kimsenin yüzü gülmemektedir. Şakîk-i Belhî hazretleri, çarşıda neşeli bir köle görür ve ona; -Ey köle, herkes üzüntü içindeyken, senin neşelenmenin sebebi nedir? diye sorar. Köle; -Niçin üzüleyim. Benim efendim zengin bir kimsedir. Beni aç, çıplak bırakmaz ki! der. Şakîk-i Belhî hazretleri, kölenin bu sözü karşısında; -Aman yâ Rabbi! Az bir dünyâlığı olan şu zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki, sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde olalım, diyerek dünyâ meşgûliyetlerinden elini çeker. Samîmi bir tövbe ile âhirete yönelir. İbrâhim bin Edhem hazretlerinin sohbetlerine başlar ve ondan feyz alarak olgunlaşır... Şunu iyi bilmelidir ki, hîle ile rızık artmaz. Belki, malın bereketi gider. Hîle ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felâketle, birdenbire giderek geride yalnız günâhları kalır. Nitekim bir sütçü, süte su katardı. Bir gün, ansızın sel gelip, ineği boğar. Adam şaşkın bir hâlde düşünürken, çocuğu; "Süte kattığımız sular birikerek, sel haline gelip ineği götürdü" der. Rızık, sâhibini arar!.. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sâhibini arar. Allahü teâlâ kendisinden korkanlara, dînine sarılanlara, ummadıkları yerden rızık gönderir. Hadîs-i kudsîde; (Ey dünyâ! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster!) buyuruldu. Netice olarak rızık, mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helâlden, isteyene de haramdan gelir. Gelen miktar aynıdır. Ecel de, mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imânın şartlarındandır. Peki isyan etmenin sebebi nedir? Niçin elimize geçenlere şükretmiyoruz? İnsanın rızkı belli, ömrü belli, başına gelenler de Allahü teâlâdandır. Bütün bunlardan sonra insan, ister isyan etsin, isterse şükretsin. Değişen bir şey olmayacaktır. İsyan edenin yeri Cehennem, şükredenin yeri ise, Cennet olacaktır. Yani aynı şeyler için, ya Cennete veya Cehenneme gidilecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.