İnsan, harâb yere gitmek istemez

A -
A +

Îmân ile küfür birbirlerine zıt olduğu gibi, âhıret de, dünyânın zıddıdır. Birini sevindiren, ötekini incitir. Dünyâya kıymet veren âhıreti gücendirir. Dünyâyı beğenmiyen de, âhırete kıymet vermiş olur. Her ikisine birden kıymet vermek veyâ her ikisini aşağılamak olamaz. İki zıt şey bir araya getirilemez. Ateş ile su bir arada bulundurulamaz. Bunun için dünyâ ve âhıret bir araya getirilemez. Âhıreti kazanmak için, dünyâyı yani harâmları terketmek lâzımdır. Abdullah bin Hubeyk hazretleri; "Yarın sana zarar verecek şeyler için kederlenme ve sana fayda vermeyecek şeyler için de sevinme! Âhiret saâdetini harâb eden şeyler için üzül!" buyurmuştur. Bu dünyâ, âhıretin tarlasıdır. Burada tohumlarını ekmeyip yiyenler, böylece bir tohumdan katkat meyve kazanmaktan mahrûm kalanlar, ne kadar tâlihsizdir. Aklı başında olan, bu dünyâyı fırsat bilir. Bu kısa zamânda, Allahü teâlânın beğendiği işleri yaparak, âyet-i kerîmede bildirilen katkat fazla meyveleri toplamak istemelidir. Cenâb-ı Hak, bu kısa zamânda yapılacak, hayırlı işlere ve ibâdetlere sonsuz nimetler ihsân edecektir. Peygamber efendimiz; (Dünyâya, burada kalacağınız kadar, âhırete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!) buyurmuştur. Ölümün her an geleceğini düşünmelidir. Sıhhatin, gençliğin ölüme mâni olmadıklarını unutmamalıdır. Çocuklardaki ve gençlerdeki ölüm sayısının yaşlılardaki ölüm sayısından çok olduğunu istatistikler göstermektedir. Çok hastaların iyi olup yaşadıkları, çok sağlam kişilerin çabuk öldükleri her zamân görülmektedir. Ölümü hâtırlamanın faydalarını öğrenmelidir. Hadîs-i şerîfde; (Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insan ı günâh işlemekten korur ve âhırete zararlı olan şeylerden sakınmaya sebep olur) buyuruldu. > Ağlamaya başladı Eshâb-ı kirâmdan Bera bin Âzib hazretleri anlatır: "Bir cenâzeyi götürdük. Resûlullah efendimiz, kabir başına oturdu. Ağlamaya başladı. Mübârek gözyaşları toprağa damladı ve sonra; (Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hâzırlanınız) buyurdu." İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek, birgün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın lezzetlerden elbette ayrılacaksın. Dünyânın nesini seversen sev, hepsine vedâ edeceksin! Elinden geleni yap! Fakat unutma ki, her yaptığının hesâbını vereceksin!" Âhırette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselâma tâbi olanlara mahsûstur. Dünyâda yapılan hayrât ve hasenât, yani bütün iyilikler, Resûlullah efendimizin yolunda bulunmak şartı ile, âhırette işe yarar. Yoksa, Allahü teâlânın Peygamberine tâbi olmayanların yaptığı her iyilik, dünyâda kalır ve âhıretin harâb olmasına sebep olur. Bir gün Ömer bin Abdülazîz hazretlerine; -İnsanların en ahmağı kimdir diye sorulunca; -Âhiretini dünyâ için satan, ahmaktır, âhiretini başkasının dünyâsı için satan ise, daha da ahmaktır buyurmuştur. Herkese akıllı denmez. Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyan ve âhiretini mâmûr edendir. Anadoluda yetişen evliyâdan Sarı Abdullah Efendi; "Akıllı kimse dünyâsının harâb olmasına aldırmaz, âhiretini mâmûr etmenin yollarını arar. Akılsız kimse ise, âhireti vîrân edip, dünyâsını mâmûr eder" buyurmuştur. > Dininizi dünyaya feda etmeyiniz Seyyid Emir Hazma hazretleri buyuruyor ki: "Dîninizi dünyâya fedâ etmeyiniz. Dînini başkalarının dünyâsı için satan ve bu yüzden Allahü teâlânın rahmetinden mahrum kalan kimseden daha câhili yoktur. Böyle kimse, hem dünyâda, hem de âhirette zavallıdır. Allahü teâlânın râzı olmasını düşünmeyip de insanların rızâsını düşünen, onların râzı olmasını arayan kimse, Allahü teâlânın gadabını istemiş olur. Allahü teâlâ, insanları da ona karşı gadablandırır. Allahü teâlânın kendisinden râzı olmasını isteyip, insanların râzı olmasına bakmayan kimseden Allahü teâlâ râzı olur ve insanları da ondan râzı ve hoşnûd kılar." Netice olarak insan, mâmûr ettiği yeri sever ve hep orada kalmak ister. Bu hâl, eşyanın tabiatına uygundur. Kâfirin dünyayı, müslümanın da âhireti sevmesi, gayet normaldir. Dünyayı seven ve ona düşkün olan bir insan, ölmek istemez ve ölümü de sevmez. Sebebi ise, dünyasını mâmûr, âhiretini ise harâb etmiştir. İnsan, hiç mâmûr bir yerden harâb olmuş, yıkılmış bir yere gitmek ister mi? Tâbiînin büyüklerinden Ebû Hâzim hazretlerine; -Ölmek istemiyoruz, bunun sebebi nedir? diye sorulduğunda, cevap olarak; -Âhıretinizi harâb, dünyânızı mâmûr eylediniz. Mâmûr bir yerden, harâb yere gitmeyi elbet istemezsiniz buyurmuştur. Ve Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Dünyâ, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü tamir etmekle uğraşmayın. Hemen geçip gidin!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.