Dünya iş, âhıret ücret yeridir

A -
A +

Allahü teâlâ, insanların yaptığı işleri iki kısma ayırmıştır. Bir kısmını beğendiğini, bunları yapanlardan râzı olduğunu, karşılık olarak bunlara nimetler vereceğini va'detmiştir. Va'dettiği iyiliklerin ölçü birimine, Ecir ve Sevâb denir. Dünyâda yapılan her iyiliğe karşılık olarak, âhırette çeşitli miktârlarda nimetler verilecektir. Nimetlerin verileceği yere, Cennet denir. Allahü teâlâ, insanların yaptığı işlerden bir kısmını beğenmediğini, bunları yapanlardan râzı olmadığını, fakat pişmân olup tövbe edenleri veyâ şefâate kavuşanları affedeceğini, affedilmiyenlerin kötü işlerine, kıyâmette, çok acı karşılıklar vereceğini, Cehennem ateşinde yakacağını bildirdi. Bu acı karşılıklara, Azâb denir. Azâbların şiddetlerini, çokluğunu bildiren ölçü birimine, Günâh denir. Allahü teâlânın beğendiği şeylere Hasenât yani iyi şeyler denir. Beğenmediklerine Seyyiât yani kötü şeyler denir. Allahü teâlâ, hangi işlerin Hasenât, hangi işlerin de Seyyiât olduklarını bildirdi. Hasenât yapanlara sevâb vereceğini va'detti. Allahü teâlâ, va'dinde sâdıkdır. Sözünden hiç dönmez. Feth sûresinin 29. âyetinde meâlen; (Allah, inanıp emirlerini yapanlara, mağfiret ve büyük ecir vâ'detmiştir) buyurulmuştur. Kıyâmet günü, ni'met ve azâb olarak, başka yerden birşey getirilmiyecek, dünyâda yapılanların karşılıklarına kavuşulacaktır. İki çeşit iş vardır Dünyada; dünyaya yarayan ve âhirete yarayan işler olmak üzere iki çeşit iş vardır. Dünyada, dünya için yapılan işlerin hepsi dünyadır. Namaz dahi olsa böyledir. Ahiret için yapılan işler, yani âhirete gönderilebilen işler ise, âhiret işidir. Bu sebeple insan, her işini yaparken bakmalı ve ben bu işi niçin yapıyorum diye kendine sormalıdır. Bir kimsenin Allah rızası için yaptıkları, âhirette karşısına ecir olarak çıkacaktır. Çünkü Allah rızası için yaptığı her iş, âhiret işi oldu. Bu yüzden her müslümanın çok iyi bir tüccar olması lazımdır. Süleymân bin Cezâ' hazretleri buyuruyor ki: "Ramazân-ı şerîf ayında oruc tutduğun zamân bütün azâlarınla tut ki, orucun oruç olsun ve orucun fazîletine ve derecesine nâil olasın. Peygamber efendimiz; (Yâ Ebâ Hüreyre! Benim ümmetim Ramazân-ı şerîfin orucunu güzel ve tam olarak tutsa, Hak teâlânın bayram gecesi vereceği ecr-ü mesûbâtı, in'âm ve ihsânı, kendi zâtıdan başkası bilmez. Hak teâlâ buyurur ki: "Oruc benim rızâm içindir, vereceğim ecri de kendim bilirim.") buyurmuşlardır." Yapılan ibâdetler için va'dedilen sayısız ecirler, bu ibâdetlerin kudsiyyetlerine ve şereflerine inanarak, ta'zîmle, hürmetle yapanlara verilecektir. Emredilen ibâdetlerden bazıları basît gibi görünse bile, aslında bu ibâdetler, cenâb-ı Hakkın emirlerini yerine getirmek ve bu vesîle ile Ona yaklaşmak ve Ona hakîkî kul olmak şerefine dayandığından büyük bir kıymet taşırlar. İnsanların bir ibâdetine karşılık, bire on, bire yediyüz, bire sonsuz ecir verileceği Kur'ân-ı kerîmde bildirilmektedir. Niçin sorusu Herkes, dünyada iken ve elinde fırsat varken, âhiretteki niçin sorusuna cevap aramalıdır. Niçin namaz kılıyoruz, niçin oruç tutuyoruz, niçin yemek yiyoruz, niçin evleniyoruz, niçin konuşuyoruz gibi bu soruları çoğaltmak mümkündür. Haramlar için de durum aynıdır. Niçin yalan söyledin, niçin gıybet ettin gibi bu sorulara, dünyada iken cevap hazırlamalıdır. Şunu hiçbir zaman unutmamalıdır ki, Allahü teâlânın rızası için olmayan her iş, dünyalıktır. Allahü teâlâ her şeyi bir gaye için yaratmıştır. İnsan olarak bizim de yaratılmamızın bir gayesi vardır. Zira tabiattaki canlı cansız her şey, bir iş için yaratılmıştır. İnsanın da yaratılmasının gayesi, Allahü teâlâyı bilmek, tanımak, Ona kul olabilmek ve kısacası Allah demek için yaratılmıştır. Zâriyât sûresinin 56. âyetinde meâlen; (İnsanları ve cinni, bana ibâdet etmeleri için yarattım) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmedeki "İbâdet etmeleri için" ifâdesi, "Beni tanımaları için" demek olduğu tefsir kitaplarında açıklanmaktadır. Allahü teâlâyı tanımayan, Onu Rab kabul etmeyen, devamlı emirlerini çiğneyen kimseler, nimete nankörlük etmiş, küfran-ı nimet etmiş olurlar. Kur'an-ı kerimde, sûre-i ibrâhimin 7. âyet-i kerimesinde meâlen; (Nimetlerime şükrederseniz arttırırım, şükretmez nankörlük ederseniz elinizden alır, şiddetli azap yaparım) buyurulmaktadır. Netice olarak, dünyâ hayâtı, amel yani iş yapmak, kazanmak yeridir. Ahıret ise, dünyada yapılan amellerin karşılığının ve ecrinin verileceği yerdir. Amel işlerken ecir, ücret taleb eden kimse, kendini ecirden, ücretten mahrûm eyler. Amellere verilecek ecir, ücret ise, ameli işliyene göre değişmektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.