İmân, çarşıda, pazarda satılmaz...

A -
A +

Îmân, Peygamber efendimizin, Allahü teâlâ tarafından, Peygamber olarak, bütün insanlara getirdiği ve bildirdiği emirlerin hepsine güvenmek ve inanmaktır. Allahü teâlâ, bütün insanlara, îmân etmelerini emretti. İnsanlar arasından dilediklerine merhamet edip, bunların akla uyarak îmân etmelerini nasîb eyledi. Bu kullarının kalblerini îmân ile doldurdu. Yûnus sûresinin 25. âyetinde meâlen; (Allahü teâlâ kullarını, selâmet, saâdet yeri olan Cennetine davet ediyor. Dilediğini bu yola kavuşturur) buyuruldu. Akıllarına uymayıp, Allahü teâlânın davetini kabûl etmeyenlerden, dilediklerini kendi azgın hâllerinde bırakmakta, dilediklerini de yine ihsân ederek, dilediği zamânda hidâyete kavuşturmaktadır. Kendi hâllerinde bıraktıklarından, gafletten uyanarak doğru yolu arayanları da, merhamet ederek hidâyete kavuşturacağını vaad etmektedir. Ankebût sûresinin son âyetinde meâlen; (Nefislerine uyanlardan, doğru yolu arayanları, saâdete ulaştıran yollara kavuştururuz) buyuruldu. Doğru yolu aramayıp, nefislerine uyarak îmân etmeyenleri, azıp can yakanları, Cehennemde sonsuz olarak yakacağını haber veriyor. Akl-ı selîm sâyesinde... İslâmiyyeti işitmeyen çok kimse, akl-ı selîmleri olduğu için, bozulmuş, uydurulmuş dinlerin adamlarına aldanmamışlar, astronomide, fen bilgilerinde ve bilhâssa tıp ilminde gördükleri nizâmlı hâdiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek, yaratılışın sırlarını, bu hesâplı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar yine akl-ı selîmleri sâyesinde, İslâmiyyetin bildirdiği güzel ahlâkın birçoğunu bulup, Müslümân gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır. Ve Allahü teâlânın, Ankebût sûresinde vaad ettiği üzere bunlar, îmân etmeye sebep olan rehberlere, kitâplara kavuşmaktadırlar. Allahü teâlânın kullarına ihsân ettiği en büyük nimeti, imândır yani Müslüman olmaktır. Bu en büyük nimeti, seçtiği kullarına verir. Allahü teâlânın seçtiğini beğenmemek, kendi beğendiğini ileri sürmek ne çirkin şeydir. Bir kimse, bu en büyük nimetin kıymetini bilmezse, bu nimet elden gider yani mürted olur haberi bile olmaz. Allahü teâlâ bu en büyük nimetin şükrünün nasıl yapılacağını, Kur'an-ı kerimde "Birbirinizi seviniz" buyurarak bildirmiştir. Müslüman, Müslümanı sevmeli hatta bu sevgi, aşk derecesinde olmalıdır. Çünkü Allahü teâlâ, bu kulunu seçmiş, ona imân nimetini ihsân etmiştir. Bu sebeptendir ki, bir Müslüman, bir başka Müslümanı gördüğünde, karşılaştığında, onun kalbini kırmamak, üzmemek, ona karşı yanlış bir harekette bulunmamak için renginin uçması, sararması gerekir. Allahü teâlânın bir kuluna ihsân ettiği bu en büyük nimetin şükrü ise, bu nimetle şereflenmiş olanları yani Müslümanları sevmektir. Bu çok önemlidir. İmân nimeti ile şereflenen bir kimsenin, doğru imân nimeti ile şereflenmesi ise, çok daha büyük bir nimettir ve nimetlerde zirvedir. Bunun dışında başka şeylere bakmak, aşağıya bakmak, aşağı, adi olanı istemek demektir ve kendini zelil etmektir. Allahü teâlâ; (Nimetlerimin kıymetini bilirseniz arttırırım, bilmezseniz elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruyor. Bunun için, kavuştuğumuz nimetlere şükretmek, elimizden gitmemesi için çok korkmak lazımdır. Bu hâl, va'di ilâhidir. Allahü teâlâ ise, va'dinden dönmez, onu mutlaka yapar. Her şey para ile satın alınabilir ama, imân asla satın alınamaz. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, sevdiklerine sık sık; "Allah bir kuluna imân vermiş ise, ne vermedi? İmân vermedi ise, ne verdi?" buyururdu. Hakîm-i Tirmizî hazretlerine; -Îmânın gitmesine en çok sebeb olan günah nedir? diye sorduklarında, buyurdu ki: -Üç günah vardır: Birincisi; îmân nîmetine kavuştuğuna şükretmemek. İkincisi; îmânın gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü; müminleri incitmek ve onlara eziyet etmek. Biliniz ki, Peygamber efendimiz; (Haksız yere bir Müslümanı incitmek, Kâbe'yi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır) buyurdular. Müslüman demek... Netice olarak imân nimetinin gitmemesi için çok korkmalı, imânı muhafaza etmeye çalışmalıdır. Zira imân ve imân nimeti ile şereflenen Müslüman, çok kıymetlidir ve bu nimetlerin kıymetini bilmelidir. Zira îmân, çarşıda, pazarda satılmaz, miras kalmaz. İyiliğe elverişli olmayan kişi, Peygamberi görse de Müslüman olamaz. İmân nimetine kavuşanları, Allahü teâlâ seçiyor. Müslüman demek, Cenab-ı Hakkın seçtiği, dost edindiği insan demektir, ona göre hareket etmeli, kıymetini bilmelidir. Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri buyuruyor ki: "En çok sevindiğim ve sevdiğim şey, Allahü teâlânın bana ihsân ve ikrâm ettiği îmân nîmetidir. En çok korktuğum şey ise, onun benden gitmesidir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.