Kulluğun en güzeli...

A -
A +

Şükür; verilen nîmetleri yerli yerinde kullanmak, nîmetleri kullanırken sâhibini unutmamak, görülen iyiliğe karşı teşekkür etmek ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak diye tarif edilmektedir. Şükürden maksat da; insanın aczini îtirâf edip, kulluğunu bilmesidir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; "Şükür demek, Allahü teâlânın verdiği nimeti, ona karşı isyânda kullanmamak demektir" buyurmuştur. Sûre-i İbrâhimin 7. âyet-i kerimesinde meâlen; (Nîmetlerime şükrederseniz elbette arttırırım) buyurulmaktadır. Peygamber efendimiz de; (İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olmaz) buyurmuşlardır. Hazret-i Ali buyuruyor ki: "Nîmetin kıymetini bilmeyip, nankörlük edenlerin elinden o nîmet alınır. Nîmetin kıymetini bilmemek, onun elden çıkmasına sebeptir. Şükür ise, onu devamlı kılar ve arttırır." İyilik edene teşekkür... İyilik edene, mal ve hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamayan, teşekkür ve duâ eder. Karşılık yapmayanın başına kakılır, kötülenir, incitilir. Çünkü, iyiliğe karşı iyilik yapmak insanlık vazîfesidir. Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en güzel şekli veren, lüzûmlu uzuvları, kuvvetleri ihsân eden, her birini bir âhenk ile işleterek sıhhat veren, akıl ve zekâ bahşeden, çoluk çocuk, ev, ihtiyaç eşyâsı, gıdâ, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce bir sâhibe, bu nîmetleri sebepsiz, karşılıksız ihsân eden ve her an yok olmaktan, düşmandan, hastalıktan muhâfaza eden ve bize hiç ihtiyâcı olmayan, sonsuz kuvvet, kudret sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmemek, kulluk hakkını ödememek, çok büyük bir suç olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık îcâbıdır. İyilik edenlere hürmet edilir. Nimet sâhipleri, büyük bilinir. O hâlde, her nimetin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık îcâbıdır. Aklın lüzûm gösterdiği bir vazîfe, bir borçtur. İyice düşünmeli ve anlamalıdır ki, herkese her nimeti gönderen, yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, ancak Odur. Her varlığı, her ân varlıkta durduran hep Odur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, Onun lutfü ve ihsânıdır. Hayâtımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyleyebilmemiz, hep Ondandır. Saymakla bitirilemeyen çeşitli nimetleri, iyilikleri gönderen hep Allahü teâlâdır. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, duâları kabûl eden, dertleri, belâları gideren hep Odur. Rızıkları yaratan ve ulaştıran yalnız Odur. İhsânı o kadar boldur ki, günâh işleyenlerin rızkını kesmiyor. Günâhları örtmesi o kadar çoktur ki, emrini dinlemeyen, yasaklarından sakınmayan azgınları, herkese rezîl ve rüsvâ etmiyor ve nâmûs perdelerini yırtmıyor. Affı ve merhameti o kadar çoktur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azâb vermekte acele etmiyor. Nimetlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Kimseden bir şey esirgemiyor. Bütün nimetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, saâdet ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvîk buyuruyor. Cennetteki sonsuz nimetlere, bitmez, tükenmez zevklere ve kendi rızâsına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberine uymamızı emrediyor. İşte, Allahü teâlânın nimetleri güneş gibi meydândadır. Başkalarından gelen iyilikler, yine Ondan gelmektedir. Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, kuvveti veren, yine Odur. Bunun için, her yerden, herkesten gelen nimetleri gönderen hep Odur. Ondan başkasından iyilik, ihsân beklemek, emânetçiden, emânet olarak bir şey istemeye ve fakîrden sadaka istemeye benzer. Aciz olduğunu bilmek... İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalb, dil ve beden ile yapmaları ve inanmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabûl etmez, beğenmez. Aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselâma uymaları lâzımdır." Netice olarak, kulluğun en güzeli; kulun, Allahü teâlânın verdiği nimetler karşısında, şükürden aciz olduğunu bilmesidir. Bir kimse bir nimete kavuşur da bunun şükrünü yapmazsa, o nimet elinden gider de, o kimsenin haberi bile olmaz. Şunu da unutmamamız gerekir ki, bize gelen bir nimete vesile olan kimseye, teşekkür etmezsek, o nimet için yapacağımız şükrü, Allahü teâlâ kabul etmez. Ve Ebû Osman Mağribî hazretlerinin buyurduğu gibi; "Şükür, şükürden âciz kalındığını idrâk etmektir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.