İki farklı Mevlana ile karşı karşıyayız

A -
A +

Geçen hafta, önceki senelerde olduğu gibi yine, "gerçek Mevlana"yı tanımakla, anmakla ilgisi olmayan bir "Mevlana'yı Anma Haftası" yaşadık. Anma törenlerinde artık, bir İslam büyüğü, bir tasavvuf önderi değil de, feyz kaynağı Batı felsefesi ve Hümanizm olan bir felsefeci tanıtılmaktadır! Halbuki Hz. Mevlana'nın feyz kaynağı İslamiyettir, İslamiyetin bildirdiği iman esaslarıdır. Törenlerin, "Ben sağ olduğum müddetçe Kur'an'ın kölesiyim/Ben Muhammed muhtarın yolunun tozuyum..." beytinde geçen, ne Kur'an-ı kerim ile, ne de âşığı olduğu Resulullah efendimiz ile ilgisi yok. Tanıtılan ilah ile, Mevlana'nın inandığı İlah da farklı. Tanıtılan ilahın sadece şefkat ve merhameti var; gadabı, cezalandırması yok. Halbuki, Hz. Mevlana'nın inandığı ilahın, şefkat ve merhametinin yanında, emirlerine uymayan, son peygamberine ve son dinine inanmayan inançsızlar için, günahkârlar için gadap ve cezalandırması da var. Allahü teâlânın rahmeti bol olduğu gibi azabı da şiddetlidir. Kur'an-ı kerimde mealen: "Elbette azabım çok şiddetlidir" (İbrahim 7) buyurulmaktadır. Kahrı da cezası da şiddetli Allahü teâlânın,"Esma-i hüsna"sından, doksandokuz isminden biri de Kahhar'dır, istediğini kahreder. Âyeti kerimede mealen, "Allah'ın kahrı da, cezası da pek şiddetlidir" (Nisa 84) buyuruldu. Esma-i hüsna'dan biri de Müntekim'dir, intikam alıcıdır. (Al-i İmran 4). Allahü teâlâ, son Peygamberi Muhammed aleyhisselama ve Kur'ana inanmayanlardan elbette intikam alacak ve onları sonsuz olarak Cehennemde bırakacaktır. Hz. Mevlana'nın bilhassa "Gel, gel her kim olursan ol gel! Allah'a şirk koşanlardan, mecûsilerden, puta tapanlardan da olsan gel!" sözleri de çok istismar ediliyor hümanistlerce. Mevlana hazretleri bu mısralarıyla, batıl, geçersiz dinini bir tarafa bırakıp, hakiki saadete gel, Müslüman ol, ancak kurtuluş buradadır, demektedir. Hz. Mevlana, kimin sevileceğini, kimin sevilmeyeceğini, kimin dost, kardeş edinileceğini de çok iyi bilir. Çünkü, kölesi olduğunu bildirdiği Kur'an-ı kerimde geçen, "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin! Onlar, İslam düşmanlığında birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan olur. Allahü teâlâ, kâfirleri dost edinip, kendine zulmedenlere hidayet etmez." (Maide 51), "Müminler, kâfirleri dost edinmesinler! Onları dost edinenler, Allah'ın dostluğunu bırakmış olur." (Al-i İmran 28), "Müminler ancak kardeştir" (Hucurat 10) ayeti kerimelerine aykırı hareket etmez. Hz. Mevlana, ileride kendisini farklı tanıtacaklarını bilmiş olacak ki, yukarıdaki beytinin devamında, "Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse/Ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım" diyerek kendini farklı tanıtanlardan uzak olduğunu, onlarla bir ilgisinin bulunmadığını, onların bu sözlerinden üzüntü duyduğunu bildirmiştir. Bugün iki farklı Mevlana ile karşı karşıyayız. Bizim bildiğimiz gerçek Mevlana onların bildirdiğinden farklı, hatta hiçbir benzerliği yok. Bizim bildiğimiz Mevlana Celaleddin-i Rûmi, olgun, âlim ve velî bir Müslüman... Onun çeşitli din, mezheb, meşreb sahibi kimseleri kendisine hayran bırakan merhameti, insan sevgisi, tevazuu, gönül okşayıcılığı gibi üstün vasıfları, İslam dininin emrettiği güzel ahlâkından bazı örneklerdir. Onda, bunlardan başka İslam ahlâkının diğer husûsları da kemal derecede mevcuttu. Bunların hepsini saymak, İslamiyeti tamam olarak anlamak ve anlatmakla mümkün olur. Mevlana'yı, yalnız bir mütefekkir, şair gibi düşünmek ve öylece anlamaya çalışmak, aslı bırakıp, herhangi bir özelliği içinde sıkışıp kalmaya benzer. İslam büyüğü böyle anılmaz! Bu ise, en azından Mevlana'yı çok eksik ve yarım anlamaya, hatta hiç anlamamaya sebep olabilir. Hz. Mevlana, "Ben Kur'an-ı kerimin çizdiği dairenin dışına çıkmam. Beni bu dairenin dışında aramayın! Dinimizin yasakladığı şeyleri bana yüklerseniz üzülürüm" diyor. Buna rağmen, Hz. Mevlana'ya mal ederek, yıllardır çalgı aletleri eşliğinde törenler yapılmakta... Halbuki, ney, rebap, tambur gibi çeşitli çalgı aletleri çalınarak yapılan törenler ve ayinler, ilk defa onbeşinci asırda ortaya çıkmıştır. İlk mevlevi besteleri de aynı zamana rastlar. Bu tarih, Mevlana hazretlerinin yaşadığı devirden 3-4 asır sonradır. Onun Mesnevi'sinde geçen "Ney" kelimesi, bazı edebiyatçılar tarafından çalgı aleti olan ney şeklinde düşünüldüğü için, yanlış olarak, kendisinin ney çaldığı veya dinlediği sanılmıştır. Allahü tealanın ve Onun peygamberi Muhammed aleyhisselamın aşkı ile yanan Celaleddin-i Rûmi, ney çalmadı, mûsiki dinlemedi ve raks etmedi. Yani dans etmedi. Bunları yaptı demek, Mevlana hazretlerine en büyük iftiradır. Dinimize göre, bir İslam büyüğü, ney, def çalarak, dönerek, müzik ile anılmaz. Dine, insanlığa yaptığı hizmetleri anlatılır. Fatiha okuyarak, hatim indirerek, dua ederek ruhuna gönderilir. Anma böyle olur. Bugüne kadar böyle olmuş... Bugün, Hz. Mevlana'ya en büyük hizmet, en büyük iyilik, Mevlana'yı Mevlana olmaktan çıkartan zihniyetten kurtarmaktır. İnanç turizmi maskaralığına alet edenlerin elinden kurtarmaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.