Yakınlık, fedakârlık ister...

A -
A +

Kurb kelimesi, yakınlık, yakın olmak anlamındadır. Kurbân da, kelime olarak, Allahü teâlâya yakın olmak ve bir gaye uğruna kendini fedâ etmek anlamlarına gelmektedir. Dinen ise; mukîm, âkıl, bâliğ, hür ve dînen zengin olan Müslüman bir erkek ve kadının, Allahü teâlânın rızâsı için kurban niyetiyle bir hayvanı kesmesidir. Dinimizin emrettiği ibâdetlerden namaz ve oruç, beden ile, zekat ve kurban, mal ile yapılan ibâdetlerdendir. Hac ibâdeti ise, hem mal hem de beden ile yapılan bir ibâdettir. İnsanlardan bazılarına, beden ile, bazılarına da mal ile yapılan ibâdetler zor gelmektedir. Cenâb-ı Hak ise, her iki şekilde de kullarını imtihân etmektedir. İnsanın, bedenini, malını hatta canını Allahü teâlânın rızâsı için, Onun emri olduğu ve Onun yolunda fedâ edebilmesi kolay değildir. Dünyada iken, bu fedâkârlığı yapabilenlenler, hakiki bayrama ve sonsuz Cennet nimetlerine kavuşmaktadırlar. Rum Kayserinin kızı... İbrâhim-i Havvâs hazretleri anlatır: "Bir sene, hacca gitmeye niyet ederek yola çıktım. Ne zaman Kâbe-i şerîf tarafına gitmek istedimse, gayri ihtiyârî ters istikâmete doğru gidiyordum. Allahü teâlânın irâdesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde, bir kısım insanlar toplanmıştı. Yaklaşarak; -Niçin toplandınız? diye sordum. Onlar da; -Rum Kayserinin kızı delirmiş, çâre bulmak için doktorlarını topladı dediler. Bunda bir hikmet olsa gerektir deyip içeri girdim. Odada Kayser'in kızını gördüm. Bana bakarak; -Ey İbrâhim-i Havvâs! Hoş geldiniz dedi. Ben, hayret ederek; -Beni nereden tanıyorsunuz? diye sorunca bana; -Cânımı cânâna teslim etmek istedim ve Hak teâlâdan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyâz ettim. "Üzülme, yarın İbrâhim-i Havvâs dostum sana gönderilir" buyuruldu dedi. Bunun üzerine İbrâhim-i Havvâs hazretleri; -Peki hastalığınız nedir? diye sorduğumda kız; -Bir gece dışarı çıkıp, ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Allahü teâlâ, beni benden aldı. Kendimden geçtim. "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah" kelimesi dilime, mânâsı kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten hâlime delilik, bana da deli dediler diye cevap verdi. O zaman ben; -Bizim diyâra gelmek ister misin? deyince, o da; -Sizin diyârda ne vardır? dedi. -Mekke, Medîne, Beytülmukaddes oradadır diye cevap verince; -Sağ tarafına bak dedi. Baktım, bir düzlükte Mekke, Medîne ve Beytülmukaddes'i karşımda duruyor gördüm. Az sonra bana; -Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı dedi ve Kelime-i şehâdet getirip rûhunu teslim etti..." Behâeddîn Buhârî hazretleri hacda iken hacılar Mina'da kurban kesiyorlardı ve; -Bizim de kurban kesmemiz lâzım, fakat biz oğlumuzu kurban edeceğiz buyurdu. Talebeleri "bu sözde bir hikmet vardır" diyerek, o günün târihini kaydettiler. Hacdan sonra Buhârâ'ya döndüklerinde, Behâeddîn Buhârî hazretlerinin o sözü söylediği gün, oğlunun vefât ettiğini öğrendiler. Oğlunun vefâtı üzerine buyurdu ki: -Allahü teâlânın ihsânı ile oğlumun vefât etmesi husûsunda da Resûlullah efendimize uymuş oldum. Çünkü Peygamber efendimizin de oğlu vefât etti. Resûlullah efendimizin başından geçen işlerin hepsi benim başımdan da geçti. Yapmış olduğu her işle amel ettim. Hiçbir sünneti terk etmedim. Hepsini yerine getirdim ve netîcesini buldum. Tâvûs bin Keysân hazretleri anlatır: "Hacca gitmiştim. Yanımda bir de çocuk vardı. Binecek hayvanı, yiyecek bir şeyi yoktu. -Ey çocuk, senin yiyeceğin var mı? dedim. Çocuk; -En iyi yiyecek takvâdır. Kerîmlerin evine giderken yiyecek götürmek uygun değildir dedi. İhram kuşandığımızda hepimiz "Lebbeyk" dediğimiz halde, çocuk söylemiyordu. -Niçin söylemiyorsun dedim. -Red cevâbını duymamak için dedi. Bu söz üzerine çok ağladım ve kendi kendime: "Bu çocuk reddolunmaktan korkarsa, biz reddolunur, kabûl edilmezsek hâlimiz nice olur" dedim! Mina'ya kurban kesmek için geldik. Kurbanlarımızı kestik, fakat o çocuk kesmedi ve; 'Ey benim Allah'ım! Herkes kurban kesiyor. Benim kurban kesecek hiçbir malım yok. Ancak, bu küçük vücûdumu senin rızân için kurban etmek istiyorum, kabûl buyur Allah'ım?' diyerek ağlıyordu. Çocuk, Kelime-i şehâdet getirerek canını, cânâna teslim etti. Annesi hâdiseyi öğrenince, çok üzülüp ağladı. Bir ses duydu: -Ey hâtun! Senin çocuğun, benim rızâma kavuşmak için canını fedâ etmek istedi. Kabûl ettim. Eğer istersen seninkini de kabûl ederim, diyordu..." Netice olarak, Resûlullah efendimizin aşkı ile yanan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin buyurduğu gibi olabilmek kolay değildir: Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların cânı! Uygun olur mu söylemek, cânımı fedâya geldim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.