İnsan için en büyük tehlike!..

A -
A +

İnsan, yaşayabilmesi ve ayakta kalabilmesi için, her zaman ve her bakımdan, çeşitli şeylere muhtaç olan âciz bir varlıktır. Bu aczini anlayan, yükselmekte, olgunlaşmakta ve aziz olmaktadır. Aczini anlayamayan, kabullenemeyen ise, hayvandan da aşağı olup zillete düşmektedir. Peygamber efendimiz; (Nefsini tanıyan Rabbini tanır) buyurmuşlardır. İslâm âlimleri, bu hadis-i şerifi; "Kendi aczini anlayan, Rabbinin azametini anlar" şeklinde açıklamışlardır. Hakîkî ilim, insana aczini, kusûrunu ve Rabbinin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Yaratanına karşı korkusunu ve mahlûklara karşı tevâzuunu artırır. Böyle ilmi öğretmek ve öğrenmek farzdır. Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahü teâlânın yasaklarından men etmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir. İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir. İlim, ezber edilen şeyler değil, ezber edilen şeylerden temin edilen faydadır. Acizliğini anlayabilmek İnsanın aczini anlayabilmesi için, dünyâya nerden geldiğini, nereye gideceğini iyi bilmesi ve düşünmesi lâzımdır. Başlangıçta hiç yoktu. Sonra bir şey yapamayan, hareket edemeyen bir bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihâyet ölecek, çürüyecek ve toprak olacak, hayvânlara, böceklere gıdâ olacaktır. İdâm odasına sokulmuş olup, idâm olunacağı zamânı bekleyen kimsenin, ölüm odasında çektiği sıkıntılar gibi dünyâ zindanında, her an ne zamân azâba götürüleceğini beklemektedir. Neticede ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azâbı çekecek, sonra diriltilip kıyâmet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye kibirlenmek mi yoksa tevazu sahibi olmak mı yakışır? Allahü teâlâ; (Tekebbür edenleri sevmem, tevâzu edenleri severim) buyurmaktadır. Âciz, elinden hiçbir şey gelmeyen zavallı insana bunlardan hangisini yapmak yakışır? Aklı başında olan, kendini ve Rabbini tanıyan kimse, hiç tekebbür edebilir mi? Bunun için insan, her an, her yerde aczini göstermesi, tevâzu üzere bulunması lâzımdır. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine; -Hiç ibâdet ve tâat yapmadan karşılıksız olarak Allahü teâlânın lütfuna kavuşmak mümkün müdür? diye sorulduğunda, cevâp olarak; -Zâten gelen bütün nîmetler, bütün iyilikler, hep Allahü teâlânın lütfudur. Bu kadar âciz ve zavallı olan insanların yaptıkları ibâdet ve tâatlerin, O'nun lütfu olan nîmetlere karşılık olması mümkün müdür? buyurmuştur. Ebüssü'ûd el-Bâzinî hazretleri, bir sohbetinde buyuruyor ki: "Bütün güzel huylar kalbden, kötü huyların tamâmı ise nefisten doğar. Kalb temizlenip, nefs doğru yola girince, insanın her hâli değişir. Artık kimsenin ayıpları görülmez olur. Gözler, insanların hep iyi hâllerini görür. Onlara karşı kalbde bulunan katılık, acıma duygusu, şefkat ve merhamete dönüşür. Kin, hased gibi düşmanlıklar terk edilip onlara nasîhat etmek, hep iyilik yapmak duyguları ortaya çıkar. İnsanlar arasında düşmanlıklar tamâmen ortadan kalkıp, herkes birbirine nasîhat etmeye başlar. Güzel ve tatlı nasîhatlerle, insanlar birbirini doğru yola çağırırlar. Artık bundan sonra, cenâb-ı Hakkın rızâsına kavuşmak isteyen bir kimsede, nazlanmak kalmaz, korku başlar. Bu korku ondaki hâllerin iyiliğe çevrilmesi sebebiyledir. Kendisinde iyi hâllerin meydana çıktığı kimse, kusûrunu bildiği ve aczini anladığı için korkar ve kusurlarının hesâba sığmayacak kadar çok olduğunu bilir. Allahü teâlânın kendi üzerindeki hakkını, hiçbir zaman ödeyemeyeceğini, kendisine nasîb edilen sayısız nîmetlerin, hayırlı işlerin şükrünü yapmaktan âciz olduğunu anlar. İşte bu anlayışa erişen kimse, Allahü teâlâya hakkı ile kulluk etmeye başlar. Gönlündeki mâbûdlar teker teker yıkılıp gider. Hâlleri ve yaşayışı güzelleşir. Daha dünyâda iken, Cennet hayâtı yaşamaya başlar. Bu güzel huyların hepsi, peygamberlerin, sıddîkların, evliyânın, sâlih kulların, ilmiyle amel eden âlimlerin ahlâkıdır." Eğer insan iyi olursa... Netice olarak, insan için en büyük tehlike, kendisini tanımaması, Allahü teâlânın nimetlerini unutması ve kendini bir şey sanmasıdır. Sırrîyi Sekatî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Mahlûklar içerisinde en âciz ve zayıf olan mahlûk, insandır. Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü teâlânın emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da yoktur. Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer kötü olursa, şeytanın bile kendisinden nefret edip, kaçtığı, şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve âciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü teâlâya karşı gelmekte ve isyân etmektedir..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.