Herkesten vefâ beklerken...

A -
A +

Ahd; söz vermek, vefâ ise; sözünde durmak demektir. Ahde vefâ da; sözünde durmak, sözünü yerine getirmek anlamındadır. Kur'ân-ı kerimde İsrâ sûresinin 34. âyet-i kerimesinde meâlen; (Rabbinizle ve diğer insanlarla olan ahdinize vefâ ediniz, zîrâ kıyâmette ahd sâhibinden, ahdini bozmasının sebebi sorulur) buyurulmaktadır. Sehâvet, cömert olmak demektir ve iyi huyların en yükseklerindendir. Sehâdan yani cömertlikten birçok iyi huylar doğar. Bunlardan biri de, vefâdır ki, tanıdıklara, arkadaşlara geçim işlerinde yardımcı olmaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Dört şey münâfıklık alâmetidir: Emânet olunana hıyânet etmek, yalan söylemek, vâdini bozmak ve ahdine vefâ göstermemek yani verdiği sözde durmamak ve mahkemede doğruyu söylememek.) Peygamber efendimiz, Muâz bin Cebel hazretlerine hitaben; (Yâ Mu'âz! Takva üzere ol. Hep doğru söyle. Ahdına sâdık ol. Emânete hıyânet etme...) buyurmuşlardır. Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri buyuruyor ki: Beden üç kısımdır... "Allahü teâlâ, âdemoğlunun bedenini üç kısım yaptı. İnsanın lisanı, dili bir kısım, uzuvları, âzâları bir kısım, kalbi de bir kısımdır. Allahü teâlâ, bu kısımlardan her birine bâzı şeyler emredip, bu emirlere uymalarını, vefâ göstermelerini istedi. Kalbin vefâsı, Allahü teâlânın üzerine aldığı rızık için üzülmemesi, endişelenmemesi, kendisinde; hîle, düzen, oyun, hased gibi kötü düşüncelerin bulunmamasıdır. Lisânın, dilin vefâsı, gıybet etmemesi, yalan söylememesi, dünyâsına ve âhiretine yaramayan faydasız ve boş sözler söylememesi, böyle sözlerle vakit geçirmemesidir. Âzâların, organların vefâsı ise, âdemoğlunun uzuvları ile hiçbir zaman herhangi bir günâha koşmaması ve o uzuvlarla hiçbir kimseye eziyet vermemesidir." Bir kimse, söz verdiği zaman, vadine vefâ etmesi yani yerine getirmesi lâzımdır. Zira İmâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri; "Vade vefâ yani verilen sözü yerine getirmek, vâciptir. Yerine getirmemek harâm olur" buyurmuştur. Bir cenazenin defninde bulunan İbn-i Muhayrız hazretleri, orada bulunan yakınlarına; "Anladım ki Müslümanlar, içlerinden birisi vefât ettiği zaman; 'Bizleri İslâm dîni üzere öldüren Allahü teâlâya hamdolsun' derler ve sonra da, ne ölümü ne de bu söyledikleri sözlerini hatırlarına getirirler" buyurmuştur. Ka'bûl Ahbâr hazretleri şöyle nakletmektedir: "Hükümdarlardan Buhtunnasâr, korkulu bir rüyâ görür ve gördüğü rüyâyı da unutur. Hem rüyasını hem de tabirini öğrenmek ister ama hiç kimse yardımcı olamaz. O sırada Peygamberlerden Danyâl aleyhisselâm Buhtunnasârın hapishanesinde idi. Zindancıya; -Buhtunnasâra söyle, ben hem rüyâsını hem de tabîrini biliyorum der. Zindancı, hükümdara haber verir ve Buhtunnasârın yanına götürülür. Danyâl aleyhisselâm içeri girince secde yapmaz. Halbuki Buhtunnasârın huzûruna girince, secde yapmak o kavmin âdetlerinden idi. Buhtunnasâr, Danyâl aleyhisselâma; -Niçin secde etmedin diye sorar. O da; -Rabbim bana, başkasına secde etmemem şartıyla rüyâ tabîri ilmini öğretti. Eğer sana secde edersem o ilmi benden alır. Senin rüyânı tabîr edemem ve beni öldürürsün. Sana secde etmemekten dolayı gelecek sıkıntı, secde etmekten dolayı gelecek sıkıntıdan dahâ kolaydır, hafîftir. Sana secde etmemem, hem benim, hem de senin için iyi olacağından secde etmedim, der. Bunun üzerine Buhtunnasâr; -Sen Rabbinin ahdine vefâ ettiğin için sana güvenilir. Çünkü Rabbinin ahdine vefâ eden kimse, iyi kimsedir, der..." Ebû Abdullah Sübeyhî hazretlerine, Allahü teâlâya karşı gerçek kulluktan sorulduğunda, cevabında; "Gerçek kulluk, Allahü teâlânın Resûlüne tam uymakla olur. Bu da, ahde vefâ, O'nun emirlerine uygun hareket, mevcût olana rızâ, kayıp olana sabretmektir" buyurdu. Geçen gün gibi geçip gitti... Bir ara İmâm-ı Ca'fer-i Sâdık hazretleri, insanlardan uzaklaşarak yalnızlığı tercih eder. Bunun sebebi sorulduğunda; "Şimdi böyle gerekiyor. Zira insanlar bozuldu ve dostlar değişti" buyurur ve şu iki beyti okur: Geçen gün gibi geçip gitti, vefâ da, İnsanların kimi hayâl, kimi ümit peşinde. Dostluk, vefâ görünüşte kaldı aralarında, Fakat kalbleri akreplerle dolu gerçekte. Ahnef bin Kays hazretleri de buyurdu ki: "Yerine getirilmeyen sözde hayır yoktur. Cömertlik olmayınca malın, vefâ olmayınca da arkadaşın hayrı yoktur." Netice olarak insanlar, verdikleri sözlerini, taahhütlerini yerine getirdikleri ölçüde faziletli, ahlâklı, güvenilir olarak kabul edilmişlerdir. Başkalarından vefâ bekleyen kimsenin de, önce kendisi vefâlı yani verdiği sözde durması, taahhütlerini yerine getirmesi lazımdır. Hadis-i kudside buyurulduğu gibi: (Tövbeyi unutup uzun emellere kapılmayın! Başkasını hayra teşvik edip kendinizi unutmayın! Herkesten vefâ beklerken vefâsız olmayın!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.