Bir kimsenin kalbinde...

A -
A +

Kalb, muhabbet yeri, sevgi yeridir. Muhabbet, sevgi bulunmayan kalb, ölmüş demektir. Kalbde, yâ dünyâ sevgisi, yâhut Allahü teâlânın sevgisi bulunur. Bir kalbde, Allahü teâlânın sevgisi, başka şeylerin sevgisinden dahâ çok olmadıkça, hattâ o kalbde, Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisi yok olmadıkça, kâmil, olgun îmân elde edilemez. Peygamber efendimiz; (Bir mü'min beni ana babasından, çocuklarından ve herkesten dahâ çok sevmedikçe, onun îmânı, kâmil olmaz) buyurmuşlardır. Muhabbete, sevgiye, müdâhene yani gevşeklik sığmaz. Bir kalbde ya Allahü teâlânın veya Onun yarattıklarının sevgisi bulunur. İkisi aynı anda bulunamaz. Çünkü iki zıt şeyin sevgisi, bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icâbeder. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki: "Sermayeyi elden kaçırma!" "Akıllı oğlum! Allahü teâlânın sevmediği bu dünyânın arkasında koşmamalıdır! Gönlünü hep Allahü teâlâya bağlamak sermâyesini elden kaçırmamalıdır! Ne sattığını ve buna karşılık neyi aldığını düşünmelidir! Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak, alçaklık ve ahmaklıktır. Dünyâ ile âhiret birbirinin zıddıdır, tersidir. İkisinin sevgisi bir kalbde toplanamaz. İkisi bir araya getirilemez. Bu iki zıddan dilediğini seç ve seçtiğine karşılık kendini sat, fedâ et! Âhiret azâbı sonsuzdur. Dünyâda olanlar çok azdır. Allahü teâlâ, dünyâyı sevmez, âhireti ise sever." Allahü teâlâdan başka bir şeyi sevmek, iki türlü olur: Birincisi, herhangi bir varlığı, kalben ve bedenen birlikte sevmek ve ona kavuşmak istemektir. Nefsi imân ile şereflenmemiş olanların sevmeleri böyledir. Sevginin ikincisi ise, cenâb-ı Hakkın yarattıklarını, yalnız organların sevmesi ve istemesidir. Bu ikinci sevgide, kalb ve rûh, Allahü teâlâya bağlanmış, Ondan başka hiçbir şey bilmez ve düşünmezler. Böyle olan sevgiye, içgüdü denir ki, yalnız bedenin sevmesidir, kalbe, rûha bulaşmamıştır. Bu sevgi, bedendeki maddelerin ve enerjinin özelliklerinden, ihtiyâçlarından ileri gelmektedir. Meselâ Resûlullah efendimiz, serin ve tatlı içmeyi, pamuk ve ketenden yapılmış elbiseyi severdi. Buradaki sevgi, bedenin tabiî olan sevgisidir. Kalbe ve rûha sirayet etmez, geçmez. Zira kalbde ve rûhda, Allahü teâlânın sevgisinden başka bir şey kalmamıştır. En'am sûresinin 120. âyet-i kerîmesindeki; (Organlarla açıkça işlenen ve kalb ile yapılan günâhları terk edin!) meâlindeki emir, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere bağlılıklardan kurtarmak lâzım olduğunu göstermektedir. Zaten Allahü teâlâdan başkasını özleyen bir rûhun, Allahü teâlâ katından hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Bir hadîs-i kudsîde Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Ey Âdemoğlu! Beni sevmek istersen dünyâ sevgisini kalbinden çıkar. Çünkü benim muhabbetim ile, dünyâ sevgisini bir kalbde ebediyyen cem etmem. Ey Âdemoğlu! Benim sevgimle berâber dünyâ sevgisini nasıl istersin! Öyle ise, benim sevgimi ve rızâmı, dünyâyı terk etmekte ara. Ey Âdemoğlu! Her işini benim emirlerime uygun olarak yap, ben de, senin kalbine muhabbetimi doldururum.) Allahü teâlâ bir kulunu severse, o kuluna, âhirete yarar işler, iyi, güzel ameller yapmayı nasib eder ve o kulunu günâh işlemekten muhafaza eder. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu dünyâda zâhid ve âhirete râgıb yapar. Ayıplarını ona bildirir) buyurulmuştur. İbn-i Vefâ hazretleri de; "Allahü teâlâ bir kulunu severse, onun kalbini, râzı olduğu kullarının sevgisiyle doldurur" buyurmuştur. Müslüman, Allahü teâlâyı sevdiği için, Onun sevdiklerini de çok sever. Peygamber efendimizi ve Onun vârisi olan âlimleri sevmek, Allahü teâlâyı sevmekten ileri gelmektedir. Bu sevgiye, hubb-i fillah denir ki, ibâdetlerin en kıymetlisidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Üç kimse îmânın tadını bulur: Allahı ve Resûlünü her şeyden dahâ çok sever. Yalnız Allahın sevdiği kimseleri sever. Îmâna kavuştuktan sonra, kâfir olmaktan korkması, ateşte yanmak korkusundan dahâ çok olur.) Allahü teâlâyı sevdiğin kadar... Ebû Muhammed Abdullah Râşî hazretleri; "Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendi nefsini düşünmesi ve kendisi gibi âciz olan bir kula güvenmesidir. İnsanların değil, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmayı düşünmelidir" buyurmuştur. Netice olarak, bir kimsenin kalbinde, Allahü teâlânın sevgisinden başka bir sevgi varsa, diğer insanların kalbinde, o insana karşı sevgisizlik doğar. Yahyâ bin Mu'âz-ı Râzî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Allahü teâlâyı sevdiğin kadar, herkes seni sever. Allahü teâlâdan korktuğun kadar herkes senden korkar. Allahü teâlâya kulluk ettiğin miktârda, herkes sana yardımcı olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.