Kul, sâhibinden râzı olursa...

A -
A +

Her insan, kulluk vazîfelerini yapmak için yaratıldı. Onun için herkes, Allahü teâlâyı yaratıcı, kendisini yaratılmış bilmelidir. Bir kimsenin, Allahü teâlâya kul olması için, Ondan başka şeylere kul olmaktan ve bağlanmaktan tam kurtulması lâzımdır. Kulluk; kişinin dinini koruması, sözünde durması, sabretmesi ve cenâb-ı Hakkın takdirine râzı olması demektir. Zaten güzel ahlâk da, Allahü teâlânın takdirine râzı olmaktır. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; "Kulluk, her an Allahü teâlâya muhtâç olduğunu bilmek ve Onun Resûlüne tam tâbi olmaktır" buyurmuştur. Vaktiyle benî-İsrâil'den birisi senelerce ibâdet eder. Allahü teâlâ, bu kimsenin ibâdetlerini meleklere göstermek diler ve onun yanına bir melek gönderip şöyle sordurur: "Cennetlik olmadın mı?" -Daha ne kadar ibâdet edeceksin? Cennetlik olmadın mı? O kimse cevâbında der ki: -Benim vazîfem kulluk yapmaktır. Emir sâhibi Odur. Melek bu cevâbı işitince: -Yâ Rabbî, sen her şeyi bilirsin. O kulunun cevâbını da duydun diye arz eder. Cenâb-ı Hak; (O kulum, alçaklığı, aşağılığı ile berâber bizden yüzünü çevirmiyor, biz de ihsân ve merhamet sâhibi olduğumuzdan, elbette onu bırakmayız. Ey meleklerim! Şâhid olunuz, onu affettim) buyurur. İnsanın başına gelen elem, keder, üzüntü, ayrılık ve bütün musibetler, hep Allahü teâlânın irade ve takdiri ile gelmektedir. O halde Ondan gelen her şeye râzı olmak lâzımdır. Allahü teâlâdan gelene râzı olmak ve Onun kullarına acımak, Peygamberlerin ahlâkındandır. İmâm-ı Rabbânî hazreteleri buyuruyor ki: "Kul için, sâhibinin işinden râzı olmaktan başka çâre yoktur. İnsan, bu dünyâda kalmak için yaratılmadı. Dünyâda iş yapmak, çalışmak için yaratıldık. Çalışmalıyız! Çalışıp, kazanıp da ölen bir kimse için korkacak bir şey yoktur. İyi kul, sâhibinin yaptıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur. Kendi isteklerini beğenen kimse, kendine kuldur. Sâhibi, kulunun boğazına bıçak dayasa, kulun bundan râzı olması, sevinmesi lâzımdır. Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, irâdelerimizi Onun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabûl etmemek ve sâhibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde, (Kazâ ve kaderime râzı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belâlara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) buyurmuştur." Bir kimse, Vüheyb bin Verd hazretlerine; -Siz, Allahü teâlâya kavuşmak için hemen ölmeyi mi veya daha fazla ibâdet edebilmek için daha çok yaşamayı mı arzu edersiniz? Yoksa hiçbir şey düşünmeden Allahü teâlânın takdirine râzı olup susmayı mı tercih edersiniz? diye sorunca, cevab olarak; -Ben hiçbir şey demem. Allahü teâlâ benim hakkımda neyi irâde edip takdir etmiş ise, ben onu isterim. Onu severim ve ondan râzı olurum buyurmuştur. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, bütün işleri, Allahü teâlânın rızâsı için yapmak lâzım olduğunu, şöyle bir misâl ile anlatır: "Nişâburlu bir ilim talebesi ile bir tüccar yol arkadaşı olurlar. Çok fakir olduğundan talebenin ayakkabısı yoktur. Yalın ayak yürürken, tüccar bir çift ayakkabı verir ve talebeye ikide bir; -Ey talebe! Yolun düzgün yerinden yürü, sivri taşlara basma, ayaklarını sürüme, dikenli yerlerden gitme, ayakkabıyı eskitme, diye tembihlerde bulunur. Bu tenbihler talebeyi usandırır. Sonunda talebe dayanamayıp ayakkabıları çıkartır, tüccarın önüne koyar ve; -Ben senelerce yalın ayak seyâhat ederim. Kimse bana bunun için bir şart koşmuyordu. Şimdi verdiğin bu ayakkabılar için sana mahkûm olamam, der... İşte burada olduğu gibi, yapılan hayır-hasenât karşılıksız olmalı, Allahü teâlânın rızâsı için yapılmalıdır. Ancak böyle olursa makbûl olur." Sabrın başlangıcı çok acıdır! Râbia-i Adviyye hazretleri, bir kimsenin; "Yâ Rabbî! Benden râzı ol!" diye yalvardığını görünce, o kimseye hitaben; "Kendisinden râzı olmadığın, kazâ ve kaderine rızâ göstermediğin bir zâtın, senden râzı olmasını istemeye utanmıyor musun?" buyurur. Sabrın başlangıcı çok acıdır, sonu baldan tatlıdır. Allahü teâlâdan râzı olandan, Allahü teâlâ da râzı olur. Zaten kaza ve kadere rızâ, evliyânın şanındandır. Sevgiliden yani Allahü teâlâdan gelen dert, belâ bahşiştir ve Onun bahşişini kabul etmemek ise, büyük hatadır. Netice olarak kul, sâhibinden yani Allahü teâlâdan, Onun gönderdiklerinden ve kendisi için takdir edilenlerden râzı olur, itiraz etmezse, Allahü teâlâ da, ondan râzı olur. Her şey için kerem vardır. Kalbin keremi de, Allahü teâlâdan râzı olmak, kadere rızâ göstermektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.