Meşhûr olarak tanınmak...

A -
A +

Şöhret; meşhûr olmak, ünü, şânı, adı duyulup yayılması anlamındadır. Şöhret sahibi olmak, insana, dünyada ve âhirette zarar verir. Zira Peygamber efendimiz; (Din ve dünyâ işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir. Bu zarardan ancak Allahü teâlânın koruduğu kurtulabilir) buyurmuşlardır. Makam ve şöhret sâhibi olma arzûsu, insanlarda üç sebepten meydana gelmektedir: Meşhûr olmayı istemenin birinci sebebi, nefsin arzûlarına kavuşmaktır. Nefis, arzûlarının, harâm yollardan da elde edilmesini ister. Hadis-i şerifte; (İki aç kurt, bir koyun sürüsüne girdiği zamân, yaptıkları zarardan, mal ve şöhret hırsının yapacağı zarar dahâ çoktur) buyuruldu. Hizmet etmek için... İkinci sebep, insan, kendinin ve başkalarının haklarını zâlimlerden kurtarmak, müstehab olan meselâ, sadaka vermek, hayrât, hasenât yapmak için yâhut mubâh olan işler yapmak meselâ, iyi yemek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak, çoluk çocuk sâhibi olup, râhat ve mesûd yaşamak için veyâ ibâdetlerine mâni olacak şeylerden kurtulmak ve İslâm dînine, Müslümânlara hizmet için mevki sâhibi olmayı ister. Bir kimse, böyle niyetlerle mevkiye kavuşurken, riyâ, hakkı bâtıl ile karıştırmak gibi, İslâmiyetin yasak ettiği şeyleri yapmazsa ve vâcibleri, sünnetleri terk etmezse, bunun mevki sâhibi olması câizdir, hattâ müstehabdır. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, iyi insanların nasıl olacağını bildirirken, bunların; (Müslümânlara imâm olmak istediklerini) bildirmektedir. Hatta Süleymân aleyhisselâm; (Yâ Rabbî! Benden sonra kimseye nasîb etmeyeceğin bir mülkü bana ihsân eyle!) diyerek melik ve emîr olmayı istemiştir. Önceki dinlerden bildirilen ve reddedilmeyen haberler bizim dînimizde de muteberdir. Zira Peygamber efendimiz; (Hak ve adâlet üzere bir gün hâkimlik yapmayı, bir sene devâmlı gâzâ etmekten dahâ çok severim) buyurmuşlardır. Mevki, makam sâhibi olmayı istemenin sebeplerinden üçüncüsü ise, kişinin nefsini eğlendirmesi içindir. İnsanın nefsi, maldan olduğu gibi, mevkiden, makamdan, meşhûr olmaktan da lezzet almaktadır. Makam sâhibi olmanın bu üçüncü sebebi, harâm değil ise de, iyi olmadığı için, ilâcını bilmek ve yapmak lâzımdır. Makamın, şöhretin geçici olduğunu, zararlarını, tehlikelerini düşünmelidir. Peygamber efendimiz; (Bir kimse, dünyâda şöhret elbisesi giyerse, Allahü teâlâ ona kıyâmet günü aynı elbiseyi giydirerek kötü şöhretle teşhir eder ve nihâyet onu ateş alır) buyurmuştur. Evliyânın büyüklerinden Ebû Sâid Ebülhayır hazretlerine; -Falan kimse, su üstünde yürüyor dediklerinde; -Bu iş kolaydır. Martı kuşları da, su üstünde yürüyor buyurdu. -Filan kimse, havada uçuyor deyince; -Kuş ve sinek de uçuyor buyurdu. -Filan kimse, bir anda, bir şehirden bir şehre gidiyor diye söyleyince; -Şeytân da, bir nefeste şarktan garba gidiyor. Böyle şeylerin kıymeti yoktur. Mert odur ki, herkes gibi yaşar. Alışveriş yapar. Evlenir. Bir ân, Allahü teâlâdan gâfil olmaz, buyurdu. Şöhretten ve hürmet toplayarak kibirli olmaktan kurtulmak için, İslâmiyette mubâh, câiz olup, halkın beğenmediği işleri yapmalıdır. Bir gün, Genc-i Şeker hazretleri namaz kıldığı sırada, bir kimse dergâha girdi. Çok edepsizce ve tâciz edici bir şekilde Genc-i Şeker hazretlerine hitâben, yüksek sesle; -Nedir burada yaptığın sahte gösteri? Kendini bir ilâh ilân ediyor ve insanları kendine ibâdet ettiriyorsun, dedi. Genc-i Şeker hazretleri, bu kişiye çok kibâr ve mütevâzı bir sesle; -Kardeşim, kendimi aslâ ilâh ilân etmedim ve insanlara bana tapın demedim. Ben, Allahü teâlânın önemsiz ve mütevâzı bir kuluyum. Dilediğine şeref ve şöhret veren yalnız O'dur. Bu âcizin bütün şöhreti, Allahü teâlânın ihsânı sebebiyledir dedi. O kimse, bu tatlı ve yumuşak sözler karşısında saygısızlığına pişmân oldu, tövbe etti ve özür diledi. Bunun üzerine Genc-i Şeker hazretleri onu affetti. "Takvâ üzere ol!.." Şöhret için vaâz vermek, nasîhat etmek, kitap yazmak riyâ yani gösteriş olur. Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, bir talebesine hitaben; "Ey oğul! Her hâlinde ilim, edeb ve takvâ üzere ol. İslâm âlimlerinin kitaplarını oku. Fıkıh ve hadîs öğren. Câhil tarîkatçılardan sakın. Şöhret yapma. Şöhrette âfet vardır" buyurmuştur. Netice olarak, insânın kemâli yani olgunlaşmış olması, kendisinin fânî ve bir hiç olduğunu anlamasıdır. İnsan ne kadar yaşarsa, ne kadar meşhûr olursa olsun ölecektir ve arkasından er kişi niyetine denecektir. Ebû Bekir bin İyâş hazretlerinin buyurduğu gibi: "Sükûtun en küçük faydası, sıkıntı ve belâlardan kurtarmasıdır. İyilik olarak, insana bu yeter. Fazla ve lüzumsuz konuşmanın en küçük zararı, şöhrettir. Belâ olarak, şöhret insana yeterlidir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.