Tevekkül sahibi, şikâyetçi olmaz...

A -
A +

Tevekkül; meşrû sebeblere yapışarak, bütün işleri Allahü teâlâya ısmarlamak, Ona güvenmek, teslim olmak anlamındadır. Kalbin, her işte Allahü teâlâya îtimâd etmesi, güvenmesi demektir. Muhammed Bâkî-billah hazretleri buyuruyor ki: "Tevekkül, sebebe yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak, Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşrû olan bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapıştıktan ve çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşmak için, bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hâsıl olmasına sebeb olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, edebsizlik olur. Allahü teâlâ ihtiyâçlarımıza kavuşmak için kapıyı yaratmış ve açık bırakmıştır. Bizim vazifemiz, kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir." Sebeplere yapıştıktan sonra... Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri, sebeplere yapıştıktan sonra her şeyi Allahü teâlâdan bekler ve; "Tevekkül, kalbin Allah'a güvenmesidir" buyururdu. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, Mesrûk bin el-Ecdâ hazretlerinden alarak şöyle bir hâdise nakletmektedir: "Çölde yaşayan bir bedevînin bir merkebi, bir köpeği, bir de horozu vardı. Horoz kendilerini sabah namazı için uyandırır, köpek bekçilik yapar, merkeb de yüklerini taşırdı. Bu bedevi, tevekkül sahibi, her şeyi hayra yoran bir kimseydi. Bir gün tilki, horozu alıp götürür. Âile fertleri üzülse de; 'Belki hakkımızda hayırlısı budur' der. Bir müddet sonra kurt merkebi parçalar ve yine 'Belki hayırlısı budur' der. Bir müddet sonra köpek de ölür ve adam yine; 'Belki hakkımızda hayırlısı budur' der. Bir sabah kalktıklarında görürler ki, etraflarındaki komşular, eşkıyâlar tarafından esir alınıp götürülmüşler. Gece komşuların hayvanları gürültü yaparak yerlerini belli edince, eşkıyalar da onların yerlerini kolayca tesbit ederler. Bunların hayvanı olmadığı için, eşkıyalar karanlıkta bunları fark edemezler ve böylece de kurtulurlar. Adamın dediği gibi, bunların hakkında hayırlısı, hayvanların ölmesi imiş. Allahü teâlânın gizli lütuflarını ve ihsânlarını bilen ve O'na tevekkül eden; O'nun işinden râzı olur, şikâyetçi olmaz." Hamdûn-ı Kasâr hazretlerine; -Tevekkül nedir? diye sorulunca; -On bin dinar paran olsa, bir dinar da borcun olsa, bu borcun üzerinde kalmasından ölmeden önce emin olmamandır. Aynı şekilde on bin dinar borcun olsa, bunu ödeyecek hiçbir şey de bırakmasan, Allahü teâlânın o borcunu ödeyecek bir vesile vermesinden ümid kesmemendir buyurmuştur. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini ziyarete gelenlerden bazısı; -Biz rızkımızı arıyoruz derler. O da; -Nerede olduğunu biliyorsanız, orada arayınız? buyurur. Onlar; -Allahü teâlâdan istiyoruz deyince; -Eğer sizi unutmuş sanıyorsanız, hatırlatınız! cevabını verir. O kimseler; -Tevekkül ediyoruz, bakalım ne gönderecek? derler. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; -İmtihan ederek, deneyerek tevekkül etmek, îmânda şüphe bulunmasını gösterir buyurur. O kimseler; -O hâlde ne yapalım? diye sual edince; -Emrettiği için çalışmalı, rızık için üzülmemeli, tedbirlerin arkasında koşmamalıdır. Rızk için Allahü teâlânın verdiği söze güvenmelidir. Emrine uyarak çalışanı, rızkına ulaştırır buyurur. Ahmed bin Hanbel hazretlerinin yevmiye ile çalışan bir işçisi vardı. Akşam talebesine; -Bu işçiye ücretinden fazla ver diye tenbih eder. Talebe, o işçiye, ücretinden fazla para verir fakat işçi almaz ve gider. Ahmed bin Hanbel hazretleri talebesine; -Arkasından yetiş ve ver, şimdi alır buyurur. Gerçekten de o işçi verilen fazla parayı alır. Talebesi, bunun sebebine Ahmed bin Hanbel hazretlerine suâl edince; -Ücretini almadan önce, böyle bir fazlalık hatırından geçiyordu. Şimdi ise bu düşüncesi kalmadı. Alması tevekkülünü bozmayacağı için aldı cevabını vermiş ve; "Tevekkül, bütün işlerinde Allahü teâlâya teslim olmak, başa gelen her şeyi O'ndan bilip katlanabilmektir" buyurmuştur. Sıkıntılara râzı olmazsa!.. Bişr-i Hafî hazretleri buyuruyor ki: "Allahü teâlâya tevekkül ettim diyen kimsenin; cenâb-ı Hakk'ın, kendisi hakkındaki muâmelesine, yâni takdîr ettiği şeylere, başına gelen sıkıntı ve musîbetlere de râzı olması lâzımdır. Aksi takdirde, yalan söylemiş olur." Netice olarak tevekkül; sebeplere yapıştıktan sonra, Allahü teâlâdan başkasına güvenmemek ve O'ndan başkasından korkmamaktır. Ebû Yâkûb Nehrecûrî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Gerçek tevekkül sâhibi, her şeyi Allahü teâlâdan bekler, başkasına eziyet ve sıkıntı vermez. Başına gelen belâ ve musîbetlerden dolayı kimseden şikâyetçi olmaz. Mahrum kaldığı şeyler sebebiyle de kimseyi kötülemez. Çünkü o, hayrın da, şerrin de, Allahü teâlâdan olduğuna îmân etmiştir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.