"Çalışmadan duâ eden..."

A -
A +

Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesine uymadan, sebeblere yapışmadan, çalışmadan duâ etmek, Allahü teâlâdan mucize istemek demektir ki, caiz değildir. Şartlarına uygun yapılan duâ, mutlaka kabul olur. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri; "Yalnız duâ etmekle kendimizi aldatmayalım! Allahü teâlânın kânûn-ı ilâhiyyesine uymadan, sebeblere yapışmadan, çalışmadan duâ etmek mûcize istemek demektir. Müslümanlıkta hem çalışılır, hem de duâ edilir. Önce sebebe yapışmak, sonra duâ etmek lâzımdır" buyurmuştur. Dinimiz hem çalışmayı, sebebe yapışmayı, zahmet çekmeyi ve hem de duâ etmeyi bildirmektedir. Önce sebebe yapışmak, sonra duâ etmek lâzımdır. Zira Peygamber efendimiz; (Çalışmadan duâ eden, silâhsız harbe giden gibidir) buyurmuşlardır. Dünya sıkıntı yeridir... Allahü teâlâ, dünyayı, zahmet, sıkıntı yeri olarak yaratmıştır. Burada her şey, belli bir sebebe bağlı olarak verilmektedir. Bu sebeplere yapışmayan ve bu sebeplerin getirdiği sıkıntılara, zahmetlere katlanmayan, arzu ettiği nimete kavuşamaz. Âlim olmak isteyen, ilim öğrenmenin sebeplerine yapışmaz ve bu sebeplerin getirdiği sıkıntılara, zahmetlere katlanmazsa, cehaletten kurtulamaz. Her nimet, bir külfet karşılığıdır. Zahmet çekilmeden, nimete kavuşulamaz. Allahü teâlânın, insanlara gönderdiği Peygamberler, Peygamber olmalarına rağmen, emredilen sebeplere yapıştılar, sıkıntılara katlandılar, zahmetler çektiler. Mesela Eyyûb aleyhisselâm Şam civârında yaşayan insanlara peygamber olarak gönderilmişti. Onları Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye çağırdı. Bu uğurda pekçok zahmet çekti. Sonra malı, evlâdı ve bedeni ile imtihân edildi. Eyyûb aleyhisselâm çok büyük sıkıntılara göğüs gerdi. Sabrı, kullukta kusûr etmeyip şikâyette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibâdet ehline ve akıl sâhiplerine örnek oldu. Hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, zahmet çekmeden, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip ve ağzını havaya açarak kısmetini beklemek, İslâmiyyette yoktur. Böyle yapmak büyük günâhtır. Allahü teâlâ Necm sûresinin 39. âyetinde meâlen; (İnsana [âhirette] ancak dünyâda çalışarak [ihlâs ile] yaptığı işler fayda verir) buyurmuştur. Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri buyuruyor ki: "Her kim mevlâsına kavuşmak isterse, yolunun üstünde kendisini bekleyen zahmet ve meşakkatlere sabredip, göğüs germelidir. Meselâ keten bitkisi, zahmet ve meşakkatlere sabredip göğüs gerer, sonunda da kâğıt olur, üzerine Allahü teâlânın ismi yazılır. Keten önce toprağın altına hapsolunur. Sonra yeryüzüne çıkıp büyüdükten sonra koparılır, vatanından olur. Ayrıca gurbet acısı çeker. Sıcağa bırakılır, güneşin harâretinde kalır, dövülür ve posası ayrılır. Sonra daha temiz hâle gelmesi için tarağın dişlerinden geçirilir. Eğrilir, bükülür, en sonunda ibrişim gibi olup, insan eliyle kumaş yapılır. Bütün bunlar oluncaya kadar, haddi ve hesâbı olmayan eziyet çeker, meşakkatlere katlanır. Burada da kibirli olduğu sürede, o kibir gidinceye kadar sıkılır. Bu elemden parça parça olup, lüzumsuz oluncaya kadar kurtuluş yoktur. Lüzumsuz olunca da çöplüğe atılır. Ayaklar altında sürünür. Kâğıt imâl edicisi onu o hâlde yerlerde sürünürken görür ve kâğıt yapmak için alır. Temizce yıkadıktan sonra, yepyeni, bembeyaz, pırıl pırıl kâğıt yapar. Kâğıdın üzerine Allahü teâlânın ismi, Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf yazılır. Keten, öyle hadsiz ve hesapsız eziyet ve meşakkatler çeker ki, anlatmakla bitirilemez. İşte bunda olduğu gibi, talebenin hocasına nisbeti de böyledir. Keten o kadar zahmet ve meşakkat yüzü gördükten sonra kâğıt olup, üzerine yazı yazılarak nasıl değeri artıp ellerde dolaşıyorsa, talebe de zahmet ve meşakkatler çekerek, o yollardan geçtikten sonra azîz olup, derecesi yükselir." Nimetlere kavuşmak için... İmâm-ı Gazâlî hazretleri, kendi nefsine hitaben buyuruyor ki: "Ey nefsim; belki inandığını fakat sıkıntıya gelemeyeceğini söyleyeceksin. Fazla sıkıntıya dayanamayanların, az bir zahmetle bu sıkıntıyı önlemeleri lâzım geldiğini, Cehennem azâbından kurtulmak için, dünyâda zahmete katlanmanın farz olduğunu, demek ki bilmiyorsun. Bugün dünyânın bir miktar zahmetine dayanamazsan, yarın Cehennem azâbına ve âhiretteki zillet ve alçaklığa ve kovulmaya nasıl dayanacaksın!" Netice olarak bir işin zahmeti ne kadar çoksa, rahmeti de o kadar bol olur. İbâdet yapmanın da birçok zahmeti vardır. Bu zahmete katlanan, sonsuz nimetlere kavuşacaktır. Zaten ibâdetten maksat, zahmet ve güçlük çekmektir ki, bu da nefse düşmanlıktır. Hazret-i Alî'nin buyurduğu gibi: "Uğraşmadan, çalışmadan Cennete kavuşacağını zanneden kimse, hayâle kapılıyor. Çalışarak kavuşacağım diyenin de kendini yorması, ibâdet meşakkatlerini yüklenmesi lâzımdır."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.