"Ben de onlar gibiysem, bana da..."

A -
A +

Dünyâ hayâtı çok kısa, âhiretin azâbları ise acı ve sonsuzdur. Bunun için hâzırlıklı olmak lâzımdır. Dünyânın, güzelliğine ve tadına aldanmamalıdır. İnsanın şerefi ve kıymeti dünyâlıkla ölçülse idi, dünyâlığı çok olanların herkesten dahâ kıymetli ve dahâ üstün olması lâzım gelirdi. Dünyânın görünüşüne aldanmak akılsızlıktır, ahmaklıktır. Birkaç günlük zamânı büyük nimet bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmaya çalışmalıdır. Kıyâmette azâblardan kurtulmak için, iki büyük temel, yani iki yol vardır: Birincisi, Allahü teâlânın emirlerine kıymet vermek, saygı göstermektir. İkincisi, Allahü teâlânın kullarına, yarattıklarına şefkat, iyilik etmektir. Peygamber efendimiz, her ne söyledi ise, hepsi doğrudur. Şaka, eğlence, sayıklama sözler değildir. Mü'minûn sûresinin 115. âyetinde meâlen; (Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım sanıyorsunuz? Bize dönmeyecek misiniz diyorsunuz?) buyuruldu. Nefislerimizin kötülüklerinden ve işlerimizin bozuk olmasından Allahü teâlâya sığınmalıyız. Hadîs-i şerîfte; (Lâ ilâhe illallah diyerek îmânınızı tâzeleyiniz!) buyuruldu. Hemen tövbe etmeli! Uygunsuz işlerin hepsinden Allahü teâlâya tövbe etmeli, Ona yalvarmalıdır! Tövbe etmek için başka zamân ele geçmeyebilir. Zira hadîs-i şerîfte; (Sonra yaparım diyenler helâk oldu) buyuruldu. Yanî, iyi işleri geciktirenler, bugünün işini yarına bırakanlar aldandı, ziyân etti. Boş zamânları kıymetlendirmeli, bu zamânlarda, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmalıdır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir talebesine hitaben buyuruyor ki: "Kardeşim; dünyâ hayâtı çok kısadır. Sonsuz azâblar, buna karşılıktır. Bu zamânı, lüzûmsuz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan kimseye yazıklar olsun! Bu yolun âşıkları, kıymetli dakîkaları, yaldızlı pislikler için elden kaçırmazlar. Ömür sermâyesini, sonu gelmez hayâller arkasında geçirmezler. Yüksekleri bırakıp, alçaklara bakmazlar. Beğenileni verip, gadab olunanı, kızılanı almazlar. Tatlı yağlı yemeklere aldanmazlar. İnce, süslü elbise için, Allahü teâlâya kulluk zevkini vermezler. Hükümdârlık koltuğu gibi olan kulluğu, pislik gibi olan dünyâ bağlılığı ile kirletmekten utanırlar. Allahü teâlânın mülkünde, Lât ve Uzzâ putlarını Ona ortak yapmaktan hayâ ederler. Kardeşim! Bu makâmda, hâlis din isterler! Zümer sûresinin 3. âyetinde meâlen, (Biliniz ki, Allahü teâlâ, ancak hâlis dîni beğenir) buyuruldu. Ortaklık tozunu bile kondurmak istemezler." Vaktiyle bir beldede, dinini seven, emirlere uyup haramlardan sakının sâlih yaşlı bir zât varmış. Kimseye yük olmaz, kendi hâlinde sâkin bir hayat yaşarmış. Herkesin sevip saydığı bu zâtın, insanların bir anlam veremediği bir âdeti varmış. O beldede birisi öldüğü zaman, ölenlerin ardından çoğunlukla, "Yuh olsun" dermiş. İnsanlar bunun sebebini bir türlü anlayamaz ve böyle söylemesinin sırrını da bir türlü çözemezlermiş. Mübarek, sevilen, hürmet gören bir kimse olduğu için de, söylediği sözden muradının ne olduğunu sormaya cesaret edemezler ve mutlaka bir hikmeti vardır diyerek, böyle faziletli bir ihtiyarın mânâsız bir davranış yapmayacağına inanırlarmış... Her nefis ölümü tadacağı için, bu zât da bir gün vefât etmiş, Hakkın rahmetine kavuşmuş ve haber kısa zamanda yayılmış. Herkes, cenazesinin kalkacağı câmiye koşmuş. Cenâze namazı kılınmış ve tabut omuzlara alınmış. Tam mezara doğru götürülürken, halkın arasından birisinin hatırına merhumun meşhur âdeti gelmiş. İçinden, "O herkese 'Yuh olsun' derdi. Ben de ona söyleyeyim" diye geçirmiş. Hemen arkasından da; "Sana da yuh olsun" deyivermiş. Demesine demiş ama, o zamana kadar olmayan bir şey olmuş. "Yuh" mu "aferin" mi?!. Omuzlardaki tabut sallanmaya başlamış. Taşıyanlar omuzlarından kayacağını sanarak daha bir sıkı sarılmışlar. Derken tabutun kapağı yavaşça açılmış ve o zât, nûranî yüzüyle sözü söyleyen adama bakmış. Adamın heyecandan yüreği ağzına gelmek üzereymiş ki o zât; "Eğer ben de onlar gibi hayatı boşuna çiğnemiş, dünyada âhireti kazanamamışsam, bana da yuh olsun" deyivermiş. Arkasından tabutuna uzanmış, kapak örtülmüş. Kalabalıktan hiç kimse ağzını açamamış. Sessizce cenâzeyi kabre götürmüşler, defnetmişler. Sûreler okunmuş, duâlar edilmiş. Herkes gittikten sonra, "Sana da yuh olsun" diyen kimse, kabrin başında bir süre kalmış, o zâttan özür dilemiş ve derin derin düşünerek şöyle söyleniyormuş: "Hayatım akıp gidiyor. Yaşadıklarım, bana yuh mu dedirecek, yoksa aferin mi kazandıracak?" Netice olarak, İbrâhim Desûkî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Vakitlerinizi isrâf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişmân olursunuz."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.