"Nimetlerime kanâat etmezse!.."

A -
A +
"Bir kimse benim kazâma râzı olmaz ve benim tarafımdan gelen belâlara sabretmez, ihsân ettiğim dünyâ ni'metlerine kanâat etmezse, başka bir Rab arasın!.."

Bir kimse, Allahü teâlânın yarattığı sebeplere yapıştıktan sonra eline geçene kanâat etmeli, bu hâline râzı olmalıdır. Çünkü kanâat, bitmez tükenmez bir hazînedir. Kanâatkâr olmayan bir zengin, kanâatkâr olan bir fakîrden daha kötü durumdadır. Çünkü, o zenginin kalbi rahat değildir. Kanâatkâr olan fakîr ise, kalbi rahat olduğu için, sanki bir hazîne içinde yaşamaktadır. Ra'd sûresinin 22. âyet-i kerîmisinde meâlen:
(Onlar, şu kimselerdir ki, Rablerinin rızâsını kazanmak için sabrederler. Namazlarını dosdoğru kılarlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve âşikâr infâk eder, verirler. Kendilerine kötülük yapanlara, iyilik ederler. O mü'minler için, amellerine karşılık olarak âhiret saâdeti ve rahat vardır) buyurulmuştur. 
Peygamber efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde; (Yeryüzü bana küçültüldü. Doğuyu, batıyı, avucumdaki aynada imiş gibi, hep gördüm) buyurmuştur. Bu sebeple Resûlullah efendimiz, Eshâbı arasında olacak fitneleri, diri iken de, öldükten sonra da, dilediklerine söyledi. Allahü teâlânın takdirine râzı olmalarını bildirdi. Çoğuna şehît olacaklarını müjdeledi. Taberânînin haber verdiği hadîs-i şerîfte; (Hüseyin, altmış senesinde öldürülür) buyuruldu. Bunun gibi, hazret-i Osman'ın, hazret-i Alî'nin ve başka Sahâbîlerin şehît olacaklarını haber verdi. Sabretmelerini emir buyurdu. Eshâb-ı kirâma şehît olacaklarını bildirmek, onlara müjde vermek idi. Onlar, şehît olmamak için değil, şehît olmak için duâ ederlerdi.
Mûsâ aleyhisselâm bir gün yırtıcı hayvanların parçalayıp karnını deştiği bir adama rastladı ve onu tanıdı. Başı üzerinde durarak dedi ki:
-Yâ Rabbî! Bu sana itâatkâr idi. O hâlde bu hâl nedir? Allahü teâlâ ona vahyedip; "Ey Mûsâ! Bu kulum bana, ameli ile yükselemeyeceği bir derece istedi. Kendisini istediği dereceye ulaştırmak için ona bu musîbeti verdim" buyurdu.
Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî hazretleri buyurdu ki: "İki iyilik vardır ki, onlar bulunduğu sürece, çok da olsa kötülüklerin zararı dokunmaz. Biri cenâb-ı Hakk'ın kazâ ve kaderine râzı olmak, diğeri Allahü teâlânın kullarına iyi muâmele etmek."
Netice olarak, Allahü teâlânın takdir ve taksimine râzı olmalı, sebeplere yapıştıktan sonra ele geçene de kanâat etmelidir. Bir hadîs-i kudsîde buyurduğu gibi:
(Ey Âdemoğulları! Bir kimse benim kazâma râzı olmaz ve benim tarafımdan gelen belâlara sabretmez, verdiğim ni'metlerime şükretmez, ihsân ettiğim dünyâ ni'metlerine kanâat etmezse, başka bir Rab arasın. Ey Âdem oğlu! Bir kimse benim belâma sabrederse, benden râzı olmuş olur, yani rubûbiyyetimi tasdîk etmiş olur.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.