İnsanlar da, kuşlar gibi tevekkül etseydi

A -
A +

Tevekkül için, hem kuvvetli îmân, hem de kuvvetli kalb lâzımdır. Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İtimât ve rahatlık tam olmadıkça, tevekkül tam olmaz...

Tevekkül, kalbin yapacağı bir iştir ve îmândan meydana gelir. Allahü teâlânın lütuf ve ihsânının pekçok olduğuna îmân etmekle hâsıl olur. Bu hâl, kalbin vekîle itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesi gibidir. Böyle bir insan, dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin bozulmasından üzülmez. Allahü teâlânın, rızkı göndereceğine güvenir. Tevekkül için, hem kuvvetli îmân, hem de kuvvetli kalb lâzımdır. Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İtimât ve rahatlık tam olmadıkça, tevekkül tam olmaz. Çünkü tevekkül, kalbin, her işte, Allahü teâlâya itimat etmesi, güvenmesi demektir. Mâlik bin Dînâr hazretleri, başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır:
"Hacca gitmek üzere yola çıktım. Çölde giderken ağzında bir parça ekmek olan bir karga gördüm. Bunda bir iş var deyip takip ettim. Bir mağara önünde durdu ve içeri girdi. Ben de peşinden mağaraya girdim. İçeride elleri ayakları bağlı, sırt üzerine yatmış birisi vardı. Karga getirdiği ekmekten bir parça koparıp gagasıyla o şahsın ağzına veriyordu. Getirdiği ekmeği o kimseye yedirdikten sonra uçup gitti ve bir daha da dönmedi. Elleri, ayakları bağlı o kimseye;
-Bu ne hâldir böyle dedim. O da;
-Hacca gidiyorduk. Hırsızlar yolumuzu kesti ve bütün malımızı aldılar sonra gördüğünüz gibi bağladılar ve bu mağaraya attılar. Beş gün aç susuz bu hâlde kaldım. Sonra Rabbime duâ ettim. Bana bu kargayı gönderdi. Her gün yedirip içiriyordu dedi. Sonra adamcağızın bağlarını çözdüm. Yola koyulduk. Yolda çok susadık. Yanımızda su yoktu. Çölde bir kuyu gördük. Orada ceylanlar vardı. Allahü teâlâya hamd ettik ve işte bir kuyu bulduk diye sevindik. Kuyunun başına gelince, suyun dibe doğru çekildiğini gördük. Biz gelince, ceylanlar da uzaklaştılar. Yanımızda ip ve kova yoktu ve; 'Yâ Rabbî, ceylanlar için kuyunun suyunu ihsân edip yukarı çıkardın, bizi ise, ipe ve kovaya muhtaç eyledin' diye niyâzda bulunduk. Biz böyle niyâzda bulunurken; 'Ey Mâlik! Ceylanlar Allahü teâlâya tevekkül etti, güvendi, Allahü teâlâ da, onların içeceği suyu yukarı çıkardı. Siz ise ipe ve kovaya tevekkül ettiniz, güvendiniz. Siz de onun vasıtası ile su içersiniz' diye ses işittik..."

Netice olarak, tevekkülün esâsı, insanlardan bir şey beklememek, sebeplere güvenmemek, her şeyi, yalnız Allahü teâlâdan beklemektir. Peygamber efendimizin bir hadîs-i şerîflerinde buyurdukları gibi:
(Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar, sabâh mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak döner.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.