Kur'ân-ı kerîmden din öğrenmek

A -
A +

İmam-ı Şa'rânî hazretleri buyur?du ki: "Hadîs-i şerîfler, Kur'ân-ı kerîmi açıklamaktadır. Mezheb imâmları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezheb imâmlarının sözlerini açıkladılar."

Resûlullah efendimiz, abdestin nasıl alınacağını bildirmeseydi, nasıl abdest alınacağını Kur'ân-ı kerîmden çıkaramazdık. Namazların kaç rekat olduklarını ve orucun, haccın, zekâtın hükümlerini, nisâb miktarlarını, şartlarını, farzlarını ve sünnetlerini, Kur'ân-ı kerîmden çıkaramazdık. Kur'ân-ı kerîmde mücmel, kapalı olarak bildirilen hükümlerin hepsi böyledir. Bu konuda Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretleri buyuruyor ki:
"Hadîs-i şerîfler, Kur'ân-ı kerîmi açıklamaktadır. Mezheb imâmları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezheb imâmlarının sözlerini açıkladılar. Kıyâmete kadar da böyle olacaktır. Hadîs-i şerîfler olmasaydı, suları, tahâreti, namazların kaç rekat olduklarını, rükû ve secdede okunacak tesbîhleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisâbını, orucun, haccın farzlarını, nikâh bilgilerini, hiçbir âlim, Kur'ân-ı kerîmde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Hasîn hazretlerine birisi;
-Bize yalnız Kur'ân'dan söyle deyince;
-Ey ahmak! Kur'ân-ı kerîmde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin? dedi. Hazret-i Ömer'e;
-Farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur'ân-ı kerîmde bulamadık dediklerinde;
-Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz, Kur'ân-ı kerîmde bulamadıklarımızı, Resûlullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde, dört rekat farzları iki rekat kılardı. Biz de öyle yaparız buyurdu.
Din imâmlarının hiçbir sözü, İslâmiyetin dışında değildir. Çünkü her biri hem hakîkatte, hem de dinin hükümlerinde âlimdirler.
Resûlullah efendimiz Kur'ân-ı kerîmde icmâlen yâni kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'ân-ı kerîm kapalı kalırdı. Resûlullah efendimizin vârisleri olan mezheb imâmlarımız da, hadîs-i şerîflerde mücmel, kapalı olarak bildirilenleri açıklamasalardı, sünnet-i nebeviyye kapalı kalırdı. Böylece, her asırda gelen âlimler, Resûlullah efendimize tâbi olarak, mücmel, kapalı olanları açıklamışlardır. Allahü teâlâ, Nahl sûresinin 44. âyetinde meâlen; (İnsanlara indirdiğimi onlara beyân edesin) buyurdu. Beyân etmek, Allahü teâlâdan gelen âyetleri, başka kelimelerle anlatmak demektir. Ümmetin âlimleri de, âyetleri beyân edebilselerdi ve Kur'ân-ı kerîmden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahiy olunanları tebliğ et der, beyân etmesini emretmezdi."
Netice olarak dinimizi, fıkıh, nakli esas alan ilmihâl kitaplarından öğrenmeliyiz. İbâdet ve kazanç ilimlerini öğrenmek farzdır. Daha fazlasını öğrenmek efdaldir. Fıkıh öğrenmeyip, hadîs, tefsîr öğrenmek, iflâs alâmetidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.