Adâleti temin etmek için...

A -
A +
Eşyânın kıymetlerini altın ve gümüşle, adâleti gözeterek ölçecek âdil bir hâkim lâzımdır. Sözü geçer olan bu hâkim de, devlettir. Âdil bir devlet, zulmü, işkenceyi önler...
Adâlet, bir memleketi idâre için konulan kanun, çizilen hudut içinde hareket etmek; zulüm ise, bu kanunun dışına çıkmak, diye târif edilmektedir. Adâletin diğer târifi ise, kendi mülkünde olanı kullanmak; zulüm de, başkasının malına, mülküne tecâvüzdür. Adâletin, dînimizdeki târifi budur...
İnsan, bütün ihtiyaçlarını tek başına temin edemez. İhtiyaçlarını temin etmek için, başka insanlara muhtaçtır. Bunun için insan, toplu olarak yaşayan bir varlıktır. Ancak insanlar bir araya gelince, açıkgöz olanlar, başkasının hakkına saldırabilir, zulüm yapabilirler. Çünkü her nefis, kendi istediği şeye kavuşmak ister, kendine tatlı olanı almaya uğraşır. Aynı şeyleri isteyenler artınca, aralarında çekişme, didişme başlar. Bir leşe toplanan köpeklerin birbirlerine hırlamaları gibi, aralarında dövüş başlar. Bunları ayırmak için, kuvvetli bir hâkim lâzım olur...
Alışverişte, herkes kendi yaptığının daha kıymetli olduğunu söyler. Yapılan şeylerin karşılıklı değerlerini adâlet ile ölçmek lâzım olur. Eşyânın değerlerini karşılıklı ölçen şey, altın ile gümüş yani paradır. Altın ile gümüşe nakdeyn denir. Her milletin kullandığı kâğıt paralar, hep altın karşılığıdır. Altını çok olan devletler, çok kâğıt para basabilir. Altını az olan, kâğıt parayı çok basarsa, bunların kıymeti olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, altın ile gümüşü para olarak yaratmıştır. Başka hiçbir şey, altının yerini tutamaz. Bunun içindir ki, zekâtın altın veya gümüş olarak hesap edilmesi ve verilmesi emrolunmuştur. Eşyânın kıymetlerini altın ve gümüşle, adâleti gözeterek ölçecek âdil bir hâkim de lâzımdır. Sözü geçer olan bu hâkim de, devlettir. Âdil bir devlet, zulmü, işkenceyi önler, Allahü teâlânın emrettiği adâleti temin eder ve eşyânın kıymetlerini, adâlet ile tespit eder...
Netice olarak, insanlar arasında adâleti temin etmek için; nâmûs-i rabbânî, hâkim-i insânî ve dinâr-ı mîzânî olmak üzere üç şey lâzımdır. Bunlardan en kuvvetlisi, en büyüğü, nâmûs-i rabbânî olan İslâmiyettir. Dinler, Allahü teâlânın adâleti sağlamak için gönderdiği kanunlardır. Hakimlerin adâleti sağlamaları için, bu ilâhî hükümleri gönderdi.

Hadîd sûresi 25. âyetinde meâlen;
(Onlara kitap ve terâzi gönderdik ki, bunlarla adâleti yerine getirsinler) buyuruldu. Burada bildirilen kitâp, din demektir. Çünkü din, Kur'ân-ı kerîmdeki emir ve yasakların ismidir. Terâzî de, altına işârettir. Çünkü altın, ağırlıkla ölçülür. Kur'ân-ı kerîmin emir ve yasaklarını beğenmeyenin îmânı gider. Devleti dinlemeyen de âsî; altının değerini kabul etmeyen ise, hâin ve hırsız olur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.