"Emanete hıyânet ettin!.."

A -
A +
Yûsuf adında bir gezgin, Zünnûn-i Mısrî hazretlerine talebe olur ve bir sene sonra şöyle der: "Ey üstâd! Senin İsm-i âzamı bildiğini söylediler. Onu, benden iyi emânet edeceğin bir başka kimse yok!"


Emanet; emîn, güvenilir olmak anlamına geldiği gibi, güvenilen kimseye bırakılan mala da, emânet denir. Hâin ise, emânete hıyânet eden, fenâlık eden kimseye denir. Hıyânet, birine kendini emîn tanıttıktan sonra, o emniyeti bozacak iş yapmak demektir. Emânet ve hıyânet, mâlda olduğu gibi, sözde de olur. Hadîs-i şerîfte;
(Emîn olmayan kimsede îmân yoktur. Ahdini bozan kimsede din yoktur) buyuruldu.
Emânete hıyânet etmemek farz, emânete hıyânet etmek ise, büyük günahlardandır. Hadîs-i şerîfte;
(Emânete hıyânet edenin îmânı yoktur) buyuruldu.
Ehl-i sünnet âlimleri, bu hadîs-i şerifi, emânete hıyânet edenin îmânı kâmil olmaz, buna ehemmiyet vermezse, îmânı kalmaz, demektir diye açıklamışlardır. Bir hadîs-i şerifte de;
(Meşveret edilen kimse emîndir) buyuruldu. Onun doğruyu söyleyeceğine, sorulanı başkalarından gizleyeceğine emânet olunur, güvenilir. İnsan, malını, emniyet ettiği, güvendiği kimseye bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emîn olduğu kimse ile istişâre eder, danışır.
Vaktiyle Yûsuf adında bir gezgin, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin İsm-i âzamı bildiğini öğrenince, Mısır'a gider. Zünnûn-i Mısrî hazretleri, önceleri buna iltifat etmezler ise de, sonra huzura kabul ederler. Böylece Zünnûn-i Mısrî hazretlerine bir sene hizmet eder ve bir gün;
-Ey üstâd, sana bir sene hizmet ettim, artık hakkımı vermen gerekir. Senin İsm-i âzamı bildiğini söylediler. Onu, benden iyi emânet edeceğin bir başka kimse olmayacağını bilirsin, der. Zünnûn-i Mısrî hazretleri sükût eder, ona cevap vermezler. Altı ay sonra, ağzı mendille kapatılmış bir çömleği ona verir ve;
-Fustat'ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil mi? diye sorar, o da;
-Evet, deyince;
-İşte bunu ona götür buyurur. O da ağzı kapalı kabı alır ve yolda giderken;
"Zünnûn-i Mısrî gibi bir zât hediye gönderiyor. Acabâ nedir, ne kadar kıymetlidir?" diye düşünür. Merakını yenemeyerek ağzı kapalı kabı açar ve içinden bir fare fırlayıp kaybolur. Bu duruma kızarak, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin yanına gelir. Zünnûn-i Mısrî hazretleri;
-Biz seni denemek için, sana bir fâre emânet ettik, fakat sen ona hıyânet ettin. Hiç sana İsm-i âzamı güvenip teslim edebilir miyiz? buyurur.
Netice olarak, Resûlullah efendimizin çok okuduğu, şu duâda buyurulduğu gibi:
(Allahümme innî es'elüke-ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi bi-rahmetike yâ Erhamerrâhimîn. Ya Rabbî! Senden, sıhhat, âfiyet, emânete hıyânet etmemek, güzel ahlâk ve kaderden râzı olmak istiyorum. Ey merhamet sâhiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.