Padişahları tanımak için!

A -
A +
Osmanlı padişahları anlatılmak istendiği zaman akla daha çok savaşlar, büyük mücadeleler, yönetim, idare, siyaset ve nihayetinde şahsiyet yapıları gelir.
Padişahların şahsiyetleri genelde zafer veya yenilgilerine göre değerlendirilir.
Oysa bu konuda en önemli bilgiler onların sözlerinde, sohbetlerinde, eserlerinde gizlidir.
Şurası muhakkak ki padişahların hiç bozulmamış ikinci elden gelmeyen doğrudan bize ulaşan ve doğruluğu mutlak olan verileri şiirleridir.
Tamamen kendilerine aittir. Şahsiyetlerini gösteren en önemli birer ayna vazifesi görmektedir.
Fakat padişahların hayatlarını yazan tarihçilerce bu yönlerine genelde öylesine değinilmiştir.
Büyük oranda bu noktada verdikleri bilgiler; “şiir yazardı”, “divanı veya divançesi vardı”, “şiirlerinde şu mahlası kullanırdı” tarzı yazılardan öte geçmezdi. En fazla bilgi verenler bir iki şiirine değinip bırakırlardı. Ayrıca bu şiirleri divan edebiyatı tarzında olduğu için şerh edilmeye ihtiyaç duyuluyordu. Konunun uzmanı olmayanlar onları bambaşka bir tarzda sunabiliyordu.
Hâlbuki bir padişahın ilmini, inancını, duygularını, maksadını ortaya koyan en müşahhas örnekler onlardır. Zira padişahlar iç dünyalarını gönül seslerini şiirle dile getirmişlerdir. Onların şiirlerini okurken bazen Kanuni Sultan Süleyman gibi;
 
Allah Allah diyelüm sancak-ı şâhi çekelüm
Yürüyüp her yanadan şarka sipahi çekelüm
 
Diyerek ordusunun başında savaşa giden muzaffer bir hükümdar görürüz.
Bazen o hükümdar, Sultan I. Ahmed Han olur ve;
 
Ey uranlar kılıcı heybet ile küffâra
Cân u dilden sizi ısmarlamışam Settâr’a
 
Diyerek ordusunun muzafferiyeti için yalvaran bir dervişe dönüşür. Bazen Fatih Sultan Mehmed Han gibi kulluk şuurunda bir derviştir:
 
Virseler mülk-i cihânun tâc u tahtı devletin
‘Avnî' kûyun terkin itmez başına sultân olup
 
Bazen ise Sultan II Bayezid Han gibi bu dünyanın göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçiciliğinin idrakinde bir mütefekkir olurlar:
 
Bekâyı fikr eder olsan mülkinde ey ‘Adlî'
Cihana padişah olmak hakikat olı bir demlik
 
İşte padişahların bu yönleri, onları devlet idarecisi noktasından ayırmakta ve insani taraflarını ortaya çıkarmaktadır. Bir anlamda devlet işlerine bu yönlerini karıştırmamaktadır. Devletin bir işleyişi vardır. O sistemli bir şekilde devam eder.
Ancak padişahlar şiiri devlet işlerinden bunaldıklarında, yorulduklarında, yerine göre çıkmaza girdiklerinde bir rahatlama, ferahlama ve belki daha sıhhatli düşünebilme limanı olarak da değerlendirmişlerdir.
Ayrıca güzel sanatların bir parçası olan şiire olan rağbetleri, padişahların ilme ve kültüre verdikleri değeri de yansıtmaktadır. Onlar bu vasıfları ve faaliyetleri ile ülkeyi dinî, ilmî, edebî ve sanatkâr simalar ile donatmışlardır. Böylece yüksek devlet ricali arasında sanatını icra etme fırsatını bulan şairler dönemin edebî zevkine yön vermişlerdir.
Bu noktada bizzat padişahlarını yanlarında görmek, mutlaka bu sanatkâr ruhlu insanlara en büyük destek ve teşvik olmuştur.
 
 
Osmanlı hanedan şairler külliyatı
 
İdeal Kültür Yayıncılık, çok önemli bir külliyata imza atarak padişahların ve hanedan mensubu diğer şairlerin bu yönüne; yayınlamış olduğu on kitaplık bir külliyat ile geniş bir ışık tutmuştur.
Birinci kitap “Osman Bey’den Vahdettin’e” başlığını taşımakta olup içinde yirmi dokuz sultan ve şehzadeyi içermektedir. Ayrıca bu eserin girişinde Osmanlı hanedan şairleri üzerine genel bir değerlendirme de yapılmıştır.
Buna göre bu ilk kitapta Osman Bey'den Sultan Mehmed Reşad Han’a kadar on dokuz padişahın şairlik yönü anlatılmıştır. Yine dokuz şehzade ile bir hanım Sultan (Âdile Sultan) değerlendirilmiştir.
Bilhassa şehzadeler ile Âdile Sultan’ın şiirleri, günümüzde bunalan insanımıza ve bilhassa gençlerimize sıkıntılardan kurtulmanın mükemmel reçetelerini sunmaktadır. Zor dönemlerde sabır ve tesellilerine en güzel örnekler barındırmaktadır. Adile Sultan, dinî ve tasavvufî şiirlerinde ilahi aşkı anlatmış; Allah, Peygamber ve dört halife sevgisini dünyanın geçiciliğini, gönülleri incitmemeyi, tevekkül sahibi olmayı, Hakk’ın rızasını almayı geride hayır eserleri bırakmanın hazzını ve gerektiğini konu edinmiştir. Onun şiirlerini okumak dahi kalbe safa ve huzur vermektedir.    
Öte yandan külliyatta yer alan Avnî (Fatih Sultan Mehmed), Adlî (Sultan II. Bayezid), Cem (Cem Sultan), Muhibbî (Kanûnî Sultan Süleyman), Şâhî (Şehzade Bayezid), Murâdî (Sultan III. Murad), Bahtî (Sultan I. Ahmed), Fârisî (Sultan II. Osman), İlhâmî (Sultan III. Selim) için müstakil birer kitap olarak hazırlanmıştır.
Kitaplarda şairin hayatı, edebî kişiliği, eserleri tanıtıldıktan sonra şiirlerinden 40-50 arası seçme yapılmıştır. Bu şiirlerin metni sol sayfaya, günümüz Türkçesiyle anlamı sağ sayfaya beytin hizasına gelecek şekilde verilmiştir. Beyitlerin bilinmeyen veya az bilinen kelimelerinin anlamları sayfa altına verilmiş sonuna ise şiirin genel değerlendirmesi yapılmıştır. Genel değerlendirmede şiirin biliniyorsa yazım sebebi, yazıldığı yer, şekil ve muhteva hususiyetleri verilmeye çalışılmıştır. Daha önce pek rastlamadığımız bu uygulama şiir tarihi bakımından son derece önemlidir.
Külliyatta bazı teknik uygulamalardan da istifade edilerek okuyucuya farklı imkânlar sunulmuştur. Bu doğrultuda şairin hayatı ve eserlerinin anlatılmaya başlandığı ilk sayfaya bir karekod konarak şairin/sultanın portre, türbe, minyatür vs. görsel örnekler konmuştur. Daha sonra şairin şiirlerinden seçmelere geçildiğinde ilk sayfaya da bir karekod konarak içine seçme şiirlerin her birinin yazma hâli metin olarak yerleştirilmiştir. Bilindiği üzere karekod (QR kod) uygulaması telefonlara indirilip karekodlar okutularak içindeki görsellere ulaşılıyor. Bu sistemle hem eser zenginleştirilmiş hem de sayfadan tasarruf yapılarak maliyeti düşürülmüş oluyor.
Külliyatın editörlüğünü yapan başta Prof. Dr. Nihat Öztoprak Bey olmak üzere Prof. Dr. Sebahat Deniz, Prof. Dr. Ersen Ersoy, Prof. Dr. Ozan Yılmaz, Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği, Doç. Dr. H. İbrahim Demirkazık, Doç. Dr. Hasan Kaya, Doç. Dr. Ümran Ay Say ve Dr. Nusret Gedik’i bu büyük emek mahsulü eseri ilim âlemine kazandırdıkları için tebrik ederim.
Külliyat, Padişahların iç/gönül dünyalarını bizlere aralamaktadır. Onları tanıdıkça altı asır boyunca milletimize en parlak asırları yaşatan bu sultanların insani yönlerine, sevinç ve kederlerine, yerine göre milletiyle olan bütünleşmesine yakinen vâkıf olacağız.
Nitekim Sultan II. Mahmud Han’ın bir gazelindeki şu ifadeler onların milleti için beslediği duygulara çok güzel bir numunedir:
 
Yâ Resûlallâh bu abd-i acizündür pür-kusûr
Afv ile cürmüm kerem kıl nusrete lutf-ı vüfûr
 
Eyle ‘aciz ümmetine kıl şefaat serverâ
Kasdı hizmetdür eder sayende elbette zuhur
 
Açıklaması: Ey Allah’ın Resulü! Bu aciz kulunun kusuru çoktur. Merhamet kıl, suçlarımı affederek bağışla ve cömertliğinle bana zafer için bol bol lütufta bulun.
Ey Peygamberler önderi. Bu zavallı ümmetine şefaat kıl; (çünkü) onların amacı (İslâm’a) hizmet etmektir. Bu da elbette senin yardımınla olur.
 
 
TEFEKKÜR
 
Nedür bu câh u izzetler fenâdur âhiri çün kim
Cihânun kâr u bârı cümleten cevr ü cefâ ancak
                                                       III. Murad Han
(Bu cihanın bütün işleri sıkıntı ile eziyetten ibaretken, sonu yokluk olan bu makam, mevki ve itibarın ne kıymeti vardır?)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.