Görmez’in yıkım ekibi görev başında mı?

A -
A +
Henüz 14-15 yaşlarındayım. İmam Hatip lisesine gidiyorum. Cuma namazını genelde Kemal Dede Camii’nde kılıyorduk. Yaşlı ve çok sevilen bir imam hatibi vardı. Bazen cuma namazında cemaati şöyle uyarırdı:
“Ey cemaat-i müslimin! Hutbe okunurken sakın yanınızdaki ile konuşmayın. Namazınız bozulur. Çünkü hutbe iki rekât namaz yerine geçer. Namazda gibi sessiz olmalısınız. Ben dua ederken 'âmin' bile dememelisiniz...”
Bir gün bunu fıkıh hocamıza sordum. “Doğru söylüyor, konuşursanız, namaz bozulur” dedi. “Peki, imam Türkçe hutbe veriyor” dedim.
Belli ki benden böyle bir sual beklemiyordu. “Fazla karıştırma” dedi...
Evet, fazla karıştırmayalım öyle mi! İtikat bozulsun, ibadetler değiştirilsin. Biz fazla karıştırmayalım, sorgulamayalım!
Bu konu her zaman dikkatimi çekmişti. Sonra öğrendim ki ezanı Türkçe yaparlarken hutbeyi de Türkçeye çevirmişler.
Ezandan rücu edilmiş ise de hutbe alışılmış ve devam etmiş. Oysa hutbenin Arapça okunması, Hanefî müçtehitlerden İmam-ı Ebû Yûsuf ile İmam-ı Muhammed’in de dâhil olduğu çoğunluğa göre şarttır. Bazı Hanefî âlimler hutbenin Arapçadan başka bir dille okunmasına cevaz vermişler ise de bu durum istisnai olup belirli şartlar altında uygun görülmüştür. Hutbenin Arapça okunması hususunda neredeyse bütün İslam âlimleri müttefiktir. Bu husus dahi zuhr-i ahir namazının mutlaka kılınması gerektiğini göstermektedir...  
Soruyorum şimdi: Ey Din İşleri Yüksek Kurulu (DİYK) üyeleri! Bana Türkçe hutbeyi de anlatabilir misiniz? Fetvasını kim verdi? Hangi mebuslar dikte etti? Türkçe veya başka dilde olmak üzere Arabiden başka bir lisanda hutbe ne zaman okundu? Niçin okunmadı, anlatır mısınız?
Evet, zuhr-i ahir namazının kılınmasını gerektiren o kadar çok mesele var ki…
İki hafta yazdım, DİYK üyeleri susuyorlar.
Neden susuyorlar acaba bir araştırayım, dedim. Aman Allah’ım ben kimden neyi istiyorum diye dehşete düştüm.
Öyle isimler var ki…
Prof. Dr. Halis Aydemir, Reşat Halife’nin peygamberliğine inandığı için babasının mürted ilan edip görüşmeyi kestiği biri ile saatlerce program yapıyor. Adam Sahabe-i kiram efendilerimize, İmam-ı Buhari başta olmak üzere hadis ulemasına en alçakça tabirlerle hakaret ediyor. Söz FETÖ liderine geldiğinde “hakaret etmemelisiniz” diye savunmaya geçiyor. Bu arada neredeyse dinî hiçbir meseleye cevap vermiyor, tek cevabı: “Her sözü söyleyin fakat hakaret etmeyin!”
Prof. Dr. Enbiya Yıldırım. O da aynen Halis Aydemir gibi edep sınırları içerisinde neredeyse bütün âlimleri eleştiri kapsamına alan, Hazreti Peygamberin kavram dünyası Kur’ân-ı kerime uymaz diyen ve tarihselciliği savunan birisi.
DİYK üyelerinin fikirleri insanı dehşete düşürüyor! Nereye gidiyoruz, gençlerimiz kime emanet, diye büyük endişe duyuyorsunuz!
2005’te Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın organizatörlüğünde Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez’in Diyanet’e yerleştirdiği ekip, yıkım faaliyetini tam gaz devam ettiriyor. Zuhr-i âhir de bugünlerde bunun bir parçası durumundadır.
İmamlardan yoğun bir şekilde dertlerini dile getirdiğim için tebrik almaktayım. “Biz duaya geçiyoruz. Karşımızda namaz kılan Müslümanları görüyoruz. Onları bırakıp çıkıyoruz. Bu durumda biz de çok rahatsız oluyoruz”, demekteler. DİYK üyeleri onları duymazlar. Neden?  
 
 
Rehberleri oryantalistler!
 
Diyanet’te akılalmaz uygulamaların tetikçisi durumundaki DİYK üyeleri kimden etkileniyorlar? Bugün ele alacağım DİYK üyesi Prof. Dr. Ömer Kara’nın çalışmaları gerideki asıl fikir babalarını ortaya koymaktadır.
Ömer Kara, “Tefsir Tetkikleri II” adlı kitabında (2018) bilhassa oryantalistlerin çalışmalarına methiyeler düzmektedir. Tefsir araştırmalarında en büyük eksikliği oryantalist dünyanın birikiminin göz ardı edilmesi olarak gösteren ve “Onlarsız olmaz, bunlar araştırılıp tefsir tarihinin içine konmalı”, diyen Ömer Kara’nın şu hezeyanlarına bakınız:
“Siz tefsir tarihinin ekol mantığını Goldziher’den alacak bütün dünyayı bunun üzerine kuracaksınız, sonra da onu yok sayacaksınız. Veya bugün bir ekol olarak benimsediğiniz konulu tefsir ekolünün daha İslam dünyasında ortaya çıkmadan yaklaşık yarım asır öncesinde Batılılar tarafından onlarcasına imza atıldığını göz ardı edeceksiniz. Tefsir tarihi kitaplarında 'ilhadi tefsir' diye bir başlık atacaksınız, üç asırdan fazladır Kur'ân ve tefsir üzerinde çok yoğun mesai sarf eden ve ürünler ortaya koyan oryantalizmi zincirin halkasına yerleştirmeyeceksiniz. Oksidentalizm yapamıyorsanız oryantalizmden bigâne kalamazsınız. Onların ne dediğinden haberdar olmak ve ötekilerini haberdar etmek durumundasınız.” (s.152)!
Oryantalistleri kullanmıyorsunuz veya çok az kullanıyorsunuz diye Müslümanları suçlayan ve tehdit eden bir Ömer Kara!.. Gençlerimizi kimlerin yoluna sevk edecektir görünüz!
Kendisi de sözünü tutmuş bu sebeple bolca oryantalist kitap ve makale tercüme etmiştir. Evet bir bilim adamı olarak bunu yapabilirsiniz. Ancak İslam âlimi iseniz bunların tenkidini de yaparsınız. Fakat ne hazindir ki bunlar oryantalizmin büyülü rüzgârına kapılmış olduklarından onların eserlerini asla tenkit etmezler. Nitekim Ömer Kara’nın aklına da tenkit fikri hiç gelmemektedir.
Bu durumda 1400 yıllık İslam akidesi ve inancı İlahiyatçılar eliyle sarsılmaya devam etmektedir.
Türkiye’yi bir hapishaneye benzeterek Almanya’ya kaçan Mustafa Öztürk’ün zırvaları hepimizin hafızalarında canlı durmaktadır.
Peki, onun Kur’ân-ı kerim’deki bazı kıssalar için -hâşâ- “bunlar Allah’ın kelamı olamaz. Peygamber bunları yazmıştır” ifadeleri neden İlahiyat camialarında ses getirmedi? Akademisyenlerin gıkı çıkmadı.
İşte temel mesele oryantalist sevdasında yatıyor. Oryantalistlerin fikirleri ile beslenen bu zevat ne yazık ki Ehl-i sünnet büyüklerini görmüyor. Görse de okumuyor. Okusa da değer vermiyor!
Nitekim DİYK üyesi Prof. Dr. Ömer Kara’nın çevirip piyasaya sürdüğü Filipinli oryantalist Thomas J. O’shaughnessy’nin “Kur’ân'da Eskatolojik Temalar” isimli kitabın vereceği mesaj nedir? Buyurun işte pasajlar:
“Kur’ân’da arşın oldukça geç kullanımı, onun Kitab-ı Mukaddes ve Rabbinik kaynaklı olduğunu kuvvetlendirmektedir.”
“Kur’ân'da Allah’ın arşının, onun birliğiyle birleştirilmesi, hatta bazen benzer argüman olarak sunulması, arşın Yahudi vahyinde ve Rabbinik literatürde oynadığı rolden daha iyi anlaşılabilir.”
“Kur’ân’da birlikte kullanılan 'gökler ve yer' ifadesi, Richard Bell’in tarihlemesine göre, Mekke devrinin sonuna veya Medine’nin ilk yıllarına eklenmiş ve gözden geçirilmiş metinlere uygun bir son ifade olarak gözükmektedir.”
“Bu tür kontekslerdeki Kur’âni emir, ari dillerindeki “kâinatı yaratmak için Babanın bir işçi, bir alet olarak kullandığı telaffuz edilen söz veya ilahi emre son derece benzemektedir.”
“Ölüye yaratıcı emirle tekrar hayat verilmesi, Rabbin meleklerinin taşıdığı şerefli arşa kurulması ve Zamanın sonunda ilahi mahkemenin kurulması gibi eskatolojik temaları açıklamak için arş metinlerine başvurmak, son dönem Yahudilik ve Rabbinik tefsirlerin doktrinlerinden alınan detaylı bilgileri ortaya çıkaracaktır. [Hazreti] Muhammed’in bu tür bilgileri kendiliğinden elde etmesi imkân dâhilinde olmadığından dolayı Onun Rabbinik geleneği çok iyi bilen bir öğretmen veya öğretmenlerden faydalanmış̧ olması gerekmektedir...”
Görüldüğü üzere kitap, Kur'ân-ı kerimdeki ahiret bilgilerinin İncil ve Tevrat’tan, Süryani ve Habeş metinlerinden alındığını, Sevgili Peygamberimizin bu konuyla ilgili metinleri, buralardan almış olabileceğini yahut da bunları bilen öğretmenlerinden almış olabileceğini vermektedir. Kitap neredeyse baştan sona bu temayı işlemektedir.
Oryantalistlerin düşünce yapısı budur. Onlar, Peygamber Efendimizin vahyi -hâşâ- Cenab-ı Hak’tan aldığını reddetmekte ve ona bir öğretmen aramaktadırlar. Aradıkları bu öğretmen de onların nezdinde hazırdır. Onlara göre Hazreti Peygamber İncil ve Tevrat’taki metinlerden istifade etmiştir veya bir öğretici kendisine bunlardan haber vermiştir.
Dikkat ediniz! Bu bakış Sevgili Peygamberimize, "ilahi bilgiyi önceki kitaplardan temin etti" şeklinde en büyük iftira kapısını aralamaktadır. Hâlbuki Cenâb-ı Hak âyet-i kerimelerde Sevgili Peygamberimizin ümmi olduğunu belirterek bu töhmet kapısını tamamıyla kapamıştır. Devrin en büyük söz ustalarının yazıyla ulaşamayacakları gayb haberlerini kendisine vahy etmiştir. Edebiyatta en büyük söz ustalarını hayrete düşüren Kur’ân-ı kerimin, ümmi bir Peygamber tarafından tebliğ edilmesi onun bir insan sözü olduğu iddialarını bütünüyle geçersiz kılmıştır. Kur'ân-ı kerimde bu konuda onlarca âyet-i kerime mevcuttur.
Buna rağmen Mustafa Öztürk iftiralarını dillendirirken oryantalist Rudi Paret’i örnek alıyordu. Ömer Kara da aynı şekilde Filipinli oryantalist O’shaughnessy’nin yolundan gitmektedir...
Bin yıldır şanlı Peygamber Efendimizin izinden yürüyen ve Ehl-i sünnetin müdafii olan bu necip milleti aldatamayacak ve meş’um projelerinize dayanak yapamayacaksınız.
Size tek tavsiyemiz. Vazgeçin bu çıkmaz yoldan!    
 
 
TEFEKKÜR
 
Vay âna kim eyleye lâ-şeyden istimdâd-ı feyz
Yuf âna kim eyleye nâkıstan ihsân iltimâs
                                               Rûhî-i Bağdâdî
(Yazıklar olsun ona ki, bir hiçten yardım ister,
Yuh olsun ona ki, olgun olmayandan iyilik diler.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.