İstihbarat çalışmaları ve ikinci "Wikileaks" olayı

A -
A +
 Tarih boyunca, devletlerin siyasetlerini oluşturmasında önemli bir yer tutan istihbarat çalışmaları, teknolojinin hızla gelişmesiyle "bilim-kurgu" filmlerinin bile ötesine geçmiştir.
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) teknolojik istihbarat birimi olan Milli Güvenlik Ajansı'nda (NSA) çalışan Edward Snowden'in bir anda ortadan kaybolup, akabinde önce Hong Kong'da ardından da Moskova'da ortaya çıkması ABD ile Rusya, Çin ve Ekvador arasında diplomatik krize sebep oldu. Snowden'in, 2007'den bu yana çalıştığı ABD kurumlarında, başta Çin, Rusya ve AB ülkeleri olmak üzere dünyadaki cep telefonu ve internet haberleşmesini eş zamanlı olarak takip eden programlar olduğunu basına duyurması, ABD'ye ait gizli belgeleri Wikileaks internet sitesi üzerinden paylaşan Julien Assange'ın hikâyesini hatırlattı. Assange'ın faaliyetleri de ülkeyi zor durumda bırakmıştı. Moskova havaalanının terminalinde beklerken  Snowden'in de, tıpkı Assange gibi Ekvador'dan siyasi iltica hakkı istemiş olması, iki isim arasında paralellik kurulmasına yol açıyor.
Snowden'in, CIA'deki işine başlarken imzalamış olduğu gizlilik sözleşmesine rağmen neden böyle bir ifşaata kalkıştığının sebebini bugünden bilmek mümkün değil. Dolayısıyla, kişisel sebepleri tahmin etmeye çalışmak yerine, işin mahiyeti üzerinde yoğunlaşmak daha gerçekçi olacaktır. Bu olayı üç açıdan değerlendirmeliyiz:
Birincisi, günümüzde istihbarat çalışmalarının geldiği noktadır. Tarih boyunca, devletlerin gerek iç gerek dış siyasetlerinin oluşturulup, tatbik edilmesinde son derece önemli bir yer tutan istihbarat çalışmaları, teknolojinin akıl almaz bir hızla gelişmesiyle birlikte bugün "bilim-kurgu" filmlerindeki görüntülerin bile ötesine geçmiştir. Tüm devletlerin istihbarat teşkilatlarının aynı imkânlara sahip olduğunu söyleyemeyiz. Teknolojiyi üreten ile teknolojiyi dışarıdan ithal eden arasında büyük farklılık bulunmaktadır. Bir devletin gizli haberleşmelerini çeşitli kripto usulleriyle yapıyor olması, söz konusu muhaberatın başkaları tarafından dinlenmediği anlamına gelmez. Zira birçok devlet zaten bu tür kripto programlarını başka ülkelerin şirketlerinden ithal etmektedir. O şirketlerin sattıkları programların çeşitli "inceliklerini" kendi devletleriyle paylaşmadığını düşünmek safdillik olur. Kaldı ki, Snowden'in açıkladığı gibi ABD ve bir ölçüde İngiltere, dünyadaki internet ve telefon haberleşmesini izleme yeteneğine sahiptir.
İstihbarat teşkilatlarının ana görevi bilgi toplamaktır. Bu yapılırken çeşitli uluslararası ve iç hukuk kurallarına uyulması gereklidir. Mesela, bir ülkenin büyükelçilik binasının ya da uluslararası bir toplantıda bulunan bakanının telefon konuşmalarının dinlenmesi hukuk dışıdır. Acaba bu aleni hukuk dışı işi yapmayan kaç ülke vardır dünyada? Hal böyle olunca da, yapılan işin hukuk dışılığının tartışılmasının yanında, bu tür faaliyetlerin önlenmesi, yani teknik adıyla "istihbarata karşı koyma" imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi gerekir. O zaman da, başladığımız noktaya geri döneriz: Teknolojinin sahibi kim ise, başkalarının istihbarat toplama çalışmalarına en iyi karşı koyabilen de odur.
İkincisi, bu olayın ABD-Çin ilişkileri üzerindeki etkisidir. Her ne kadar Snowden, en son Rusya'ya gitmiş olsa da, ABD ile Rusya arasında "suçluların iadesi" anlaşması bulunmadığından, Moskova yönetimi bu kişiyi iadeye yanaşmamaktadır. Ama Snowden'in bir önceki durağı Çin ile ABD arasında böyle bir anlaşma vardı. Çin yönetiminin, söz konusu anlaşmaya dayanarak ABD'nin kendileri üzerinde baskı kurmasından kaçabilmek için Snowden'i Moskova'ya yolladığı çok açık.
ABD basını özellikle iki yıldır, Çin Halk Kurtuluş Ordusu içinde özel bir birim kurulduğunu ve bu birimin Batılı devlet ve özel sektör kurumlarının bilgi işlem altyapılarına sızarak istihbarat topladığını yazıyordu. Haberlere göre, Batılı internet sitelerine yapılan birçok saldırının arkasında da Çin ordusunun "61398 numaralı birimi" bulunuyordu. Ama Snowden'in açıklamalarından sonra anlaşılıyor ki, Çinlileri itham ederlerken Amerikalılar da benzeri çalışmalar yapmışlar. Washington ve Pekin'in internet korsanlığı konusundaki karşılıklı suçlamaları bundan sonra da devam edeceğe benziyor.
Üçüncüsü ise ABD'nin Latin Amerika'daki giderek azalan etkisidir. İlk bakışta, Ekvador'un hem Assange'ın hem de Snowden'in iltica için başvurduğu yer olmasının Washington'un Latin Amerika'daki etkisinin değerlendirilmesinde kayda değer bir parametre olamayacağı söylenebilir. Hâlbuki son 10 yıldır Latin Amerika'da meydana gelen gelişmeler, bu bölgeyi yavaş yavaş ABD'nin nüfuz alanı olmaktan çıkartmaktadır. Ekvador'un ABD'yle restleşmesinin bu çerçevede, sembolik olmaktan öte bir anlamı olduğu unutulmamalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.