Suriye'ye müdahale nasıl olabilir?

A -
A +
Birleşmiş Milletler görevlileri Şam'da bulunurken gerçekleştirilen kimyasal saldırıyla 1000'den fazla insanın öldürülmesinden sonra Baas rejimine askerî bir müdahalede bulunulması ihtimali uluslararası alanda yeniden tartışılmaya başladı. Kimyasal katliam öncesinde, ne zaman ve kimlerin katılımıyla yapılacağı bile bilinmeyen "Cenevre görüşmelerinin" başarısı için Esad yönetimine karşı güç kullanılması seçeneğinin göz ardı edildiği Batı başkentlerinde müdahale hazırlıklarının başladığı yorumları yapılıyor. Eğer gerçekleşirse, Suriye'ye dört tür askerî müdahale söz konusu olabilir.
Birinci ve en zayıf ihtimal; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin alacağı bir kararla müdahalenin gerçekleştirilmesi. Orta Doğu'da bu türden bir müdahale en son 1990'da Kuveyt'i işgal eden Irak'a karşı gerçekleştirilmişti. BM Güvenlik Konseyi, o zamanki Sovyetler Birliği'nin "evet" oyu verdiği, Çin Halk Cumhuriyeti'nin ise "çekimser" kaldığı bir oylama sonrasında Saddam Hüseyin yönetimine karşı güç kullanılmasına karar vermişti. ABD önderliğinde oluşturulan koalisyon güçleri kısa süre içinde Saddam Hüseyin'in kayıtsız şartsız teslim olmasını ve Kuveyt'ten çıkmasını temin etmişlerdi. Suriye hakkında böyle bir kararın alınması, Rusya'nın Güvenlik Konseyi'ndeki engelleyici tavrı devam ettiği sürece mümkün değil. Putin yönetiminin bu tutumundan vazgeçeceğine ilişkin herhangi bir emare de ortada yok.
İkinci ve yine çok zayıf bir ihtimal; bölge ülkelerinin tek başlarına ya da işbirliği halinde harekete geçmeleri. Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin güçlerini birleştirerek, bugüne kadar örneği olmayan biçimde Suriye'ye müdahalede bulunmaları mümkün gözükmüyor. Mısır'da yaşananlar sebebiyle Ankara-Riyad ilişkilerinde yaşanan gerginliğin ötesinde, bölge ülkelerinin Rusya'nın tepkisini göze alarak adım atmaları da ihtimal dışı. Son olarak, bölge ülkelerinin askerî kapasitesi de böyle bir harekâta elverişli değil.
Üçüncü ihtimal; son günlerde Türkiye tarafından da yoğun şekilde dile getirilen, 1999'da Kosova'ya yapılana benzer bir müdahalenin gerçekleştirilmesi. Sırbistan'da (Yugoslavya) Miloseviç yönetiminin Kosova'daki Arnavutları hedef alan saldırıları karşısında önce BM Güvenlik Konseyi harekete geçirilmeye çalışılmış ama Rusya engellediği için buradan karar çıkmayınca, NATO Sırbistan'a saldırma kararı almıştı. NATO'nun hava saldırıları neticesinde Miloseviç geri adım atmış ve Kosova'dan çekilmişti. Eğer Suriye konusunda BM'den bir karar çıkmazsa, NATO'nun benzeri bir harekâtı Suriye'ye karşı yürütmesi söz konusu olabilir. Seçilmiş stratejik hedeflere yapılacak hava saldırılarına paralel olarak Özgür Suriye Ordusu'nun ilerleyişe geçmesinin önü açılabilir. Ama bu adımın atılabilmesi için evvela NATO üyelerinin oybirliği ile karar alması gerekiyor. BM Güvenlik Konseyi'nde beş üyenin, NATO'nun karar organı Kuzey Atlantik Konseyi'nde ise tüm üyelerin veto hakkı var. Nitekim 2003'te Fransa, Almanya ve Belçika'nın engellemesi sebebiyle George W. Bush yönetimi NATO'dan istediği kararı çıkaramamış ve Irak saldırısını "İstekliler Koalisyonu" yoluyla yapmıştı.
Dördüncü ihtimal ise; BM ve NATO kararının olmadığı bir ortamda ABD'nin müttefikleriyle birlikte gerçekleştirebileceği sınırlı bir saldırıdır. Esad'a bağlı birliklerin havadan ve denizden bombalanması şeklinde gerçekleşebilecek bu saldırıda, ABD kara birliklerini kullanmayacaktır. Zira Irak'tan çekilen, Afganistan'dan ise çekilme sürecini başlatan Obama'nın, Suriye'ye asker göndermesini kendi kamuoyuna izahı mümkün değildir. Bu durumda, Washington ya hava saldırılarıyla sonuca ulaşmaya çalışacak, ya da bölgedeki müttefiklerinin de, hava harekâtına paralel olarak kara birlikleriyle devreye girmesini isteyecektir. Esad yönetiminin kısa sürede devrilmemesi durumunda bölgesel çok taraflı çatışmanın kapısı aralanabilir.
Bu dört ihtimalden hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, Esad'ın devrilmesi halinde Suriye'de nasıl bir düzen kurulacağının da çok iyi hesaplanması gerekir. Esad sonrası dönemde, Bosna ve Kosova örneklerine benzer şekilde Suriye topraklarının, içlerinde büyük güçlerin ve bölge devletlerinin askerlerinin de bulunduğu çok uluslu bir istikrar gücü tarafından bir süreliğine denetim altında tutulmaması halinde, ülkenin çok uzun yıllar normalleşemeyeceği açıktır.
Suriye krizinden en fazla etkilenen ülke olan Türkiye'nin, şayet bir müdahaleyle devrilecekse, Esad sonrası için siyasi modelini şimdiden geliştirmesi ve bunun gerçekleşmesi için çaba göstermesi gerekir. Libya örneğinde görüldüğü gibi, müdahalenin planlanması ve yürütülmesi kadar sonrasında ne olacağı da ince ayrıntılarıyla düşünülmelidir. Fakat Mısır darbesi karşısındaki tutumları sebebiyle Washington ve Riyad'la görüş ayrılığı yaşayan Ankara'nın geliştireceği "Esad sonrası Suriye" modelinin ne ölçüde rağbet göreceği de ayrı bir tartışma konusudur.

VEDA
Değerli okuyucular, Eylül 2008'de başlayan "Diplomatik Muha-keme"deki beraberliğimiz bu yazı ile bir süreliğine sona eriyor. Geride bıraktığımız bu dört yıl boyunca, bana elektronik posta yoluyla ulaşarak değerli görüşlerini paylaşan tüm okuyuculara teşekkür ederim. Yazılarımın sizlere ulaştırılması sırasında, sayfa düzeninden, fotoğraflamaya ve tashihe kadar değerli katkılarını esirgemeyen tüm Türkiye Gazetesi çalışanlarına ve bir aile ortamında olduğumuzu her zaman hissettiren gazete yönetimine de şükranlarımı sunarım. Görüş ve önerilerinizi elektronik posta ile bana iletmeyi sürdürebilirsiniz. Allah'a emanet olunuz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.